-Haçin’de esir alınan Türkler, son bir ümit olarak şehir dışına kaçmak için “Ehli İslam Yetişin ” sesleri ile köprüye doğru koştular.
-Siperlerde bekleyen Ermeni silahlılar (Kamavorlar) yaylım ateşi açarak zavalı Türkleri öldürmeye başladılar.
-Haçin’de yaşanan olaylar, Ermeni asıllı Kaymakam Karabet Çallıyan’ın da tepkisini çekti. Ve Çallıyan bildiklerini itiraf defterine yazdı.
Hacı Onbaşı'nın kaleminden çıkıp Kaymakam Çallıyan'a sunulan raporda, rehin Türkler'in bir kısmının öldürülmeleri hakkında görüşler şöyle açıklanıyordu:
"...Her taraftan yağmur gibi gelmekte olan mitralyöz ve mavzer kurşunlarının kasaba içinde ilişkileri kestiği, her kişinin bulunduğu yerde savunma durumunda kaldığı, Konak içinde savunma için açılan mazgallardan saldırıyı uzaklaştırmaya çalıştılar. Bu sırada Konak içinde Şeriyye Mahkemesi'nin önünde ansızın patlayan bir aleve Hacıağazâde Ali Efendi'nin oğlu Zahit Efendi'nin yanında Genco Çavuş'un bulunduğu odada her gece yakılmakta olan cam lâmbasının içindeki gazı, köşe ve karanlık Şeriyye Mahkemesi kapısı önüne dökerek yangın çıkardıkları görüldü. Hükümetin cümle kapısı önünde beklemekte olan üç jandarma eri de yangını görerek yukarı koşmuşlar, böylece daha başlangıç durumunda olan yangının yayılması önlenmiştir. Ancak bunu fırsat bilerek Müslüman kadın, çoluk-çocuk... odalarından dışarı fırlamış ve ALLAH diye bağırmış ve "EHL-İ İSLÂM YETİŞİN. BİZ BURADAYIZ" diye toplu hareketle ve birbirini tepeleyerek merdivenden aşağı inmişlerdir. Bunların durumu ve davranışları ayaklanma belirtisi gösterdiğinden önlenmesi için silâh kullanma mecburiyetinde kalınmış, hepsi birden aşağı fırlamış ve dışarı saldırısı da sürdüğünden on erkekle kadın atılan mermilerden ölmüş, kalanı da kaçarak çeteye katılmışlardır"(!!!)...
Haci Onbaşı'nın raporunda Müslüman rehinelerin ayaklanarak olay yarattıkları ve onların Haçin'i kuşatmış bulunan çetelerin ateşiyle ölmüş olduğu düşüncesi belgelenmek isteniyordu...
f - 29/30 Nisan raporu...
Haçin'in (Saimbeyli'yi) "KANLI KUYU", "DEHŞET YERİ" olarak tarihî belgelerde yer almasını sağlayan önemli olaylar 29/30 Nisan 1920 tarihlerinde gerçekleşti. Haçin'i çepeçevre kuşatmış durumda bulunan Doğan Bey kumandasındaki Urumlu, Kayarcık, Yağbasan, Tapan, Kötün, Develi-Tomarza, Saim Bey müfrezeleri 29 Nisan günü, Haçin'de rehin tutulan Müslümanların işkence ve katliamlarına dayanamadılar. Genel bir saldırıya geçtiler.
Ermeni komitacılar, Türkler'in saldırısına karşılık, "silâhlı mukabelede" bulunmaktan ziyade ellerinde bulunan masum insanlardan 114 tanesini öldürerek cevap verdiler. Kurşun geçirmez odalarda rehin tutulan Müslümanlar, Kale-kilise, Hükümet Konağı ve muhtelif yerlerde, Taşköprü üzerinde öldürüldüler...
Olayları hazırlayanlar sorumluluğu üzerlerine almamak için Kaymakam Çallıyan'a 30 Nisan tarihiyle yeni bir rapor daha sundular.
29/30 Nisan çarpışmaları ve Müslüman rehinelerin başına gelenlerle ilgili Çalhyan'a ulaşan raporda olayların gelişimi hakkında bilgiler verilir...
Haçin'in "KANLI KUYU" olarak nitelendirilmesine yol açan raporun içinde açıklanan düşünceler kaynaklarda şöyle açıklanıyor.
İşkence, zulüm ve "topluca öldürülen" 114 Müslüman tutsak hakkında hazırlanan "düzmece rapor"!..
29 ve 30 Nisan (1920) günleri Haçin (Saimbeyli) kasabasının Köprübaşı, Hükümet Konağı civarında halk tabiri ile "kan gövdeyi götürdü". Toplu katliam (soykırım/jenoside) özelliği gösteren olaylar ile ilgili Ermeni fanatik komitacıların hazırlamış olduğu "düzmece rapor" -çok az sadeleştirilmiş şekliyle- aşağıda sunulmaktadır. Bahsi geçen "düzmece rapor" Çallıyan belgeleri arasındadır.
DUVAR VE PENCERELERDEN GEÇEN KURŞUNLAR...
"(Haçin) kasabasında oturan yerli ve memur 212 İslâm'ın, Protestan okuluna yerleştirilerek korunmaya alınmış oldukları halde kasabayı pek yakından kuşatan yerli ve taşralı Türk çetelerince sürekli atılan mitralyöz ve mavzer kurşunlarının, pek zayıf olan duvarları ve pencerelerinden geçerek, bir gün içinde üst katta bulunan kadın ve çocuklardan 32'sini öldürmesi nedeni ile kalanı daha güvenli olan Ermeni Okulu ile Katolik Kilisesi'ne yakın olan Kulübe götürülmüşken, orada da Manastır ile Memişzâde'nin Çeşbek yanında olan evi önündeki istihkâmdan gene Türk çetelerince atılan mavzer ve mitralyöz kurşunları ile 7 kişi öldürüldüğü görüldüğünden yeniden Hükümet Dairesi'ne götürülerek yerleştirilmişlerdi.
KADIN, ÇOLUK-ÇOCUK VE ERKEKLERE DEĞEN KURŞUNLAR...
Bin üç yüz otuz altı yılının (1920) Nisan ayının 29. günü öğleden sonra saat altı sularında Haçin kasabasına en yakın yerinden ve Hedir yanından kuşatan iki bini aşkın Türk, Kürt ve Çerkez çetelerinin Çeşbek olarak bilinen kasabanın kuzeybatısında bulunan bahçeliklerin tepe kısmına yerleştirilmiş 7.5'luk iki tane ve Maraş yolu Dolambaç denilen yüksek yere yerleştirilen gene 7.5'luk bir iki, toplam üç, kasabanın doğu ve güneydoğusu üzerinde Kelik ve Somuş olarak bilinen iki mahallesini şiddetli mermi atışı ile bombardımana başladığı gibi... gene Dolambaç'a, Manastır'a ve Hıdırellez yanlarına yerleştirdiği iki mitralyöz... Kirkot yoluna ve Surp Sarkis evine ve Bayır'a ve Hamurcu Gediği'ne yerleştirilen makineli tüfeklerle ateş açılarak iki saat dolayında dolu gibi kurşun yağdırdıktan ve kasaba halkına korku verdikten sonra hücum başlamış ve Hasır yanından kadın, çoluk-çocuk ve erkeklere değen kurşunların öldürdüğü görülmüştür!
İKİ ATEŞ ARASINDA KALAN MÜSLÜMANLAR!..
Top gülleleri ile mitralyöz ve makinali tüfek ve mavzer kurşunlarının korku ve etkisi kasaba halkına genel bir şaşkınlık verdiği sırada, kalan yüz yetmiş üç kişi olup, korumak için Hükümet dairesinin odaları boşaltılarak hayat ve namusları korunarak, yiyecekler verilmekte bulunan Haçin Müslümanlarının birdenbire ayaklanarak(î) gecenin karanlığında ve çevre yönlerin ateşler içinde bulunmasından yararlanarak "ALLAH! ALLAH!" çağırarak merdivenlerden aşağı fırlamış ve eskiden evlerinde bırakılan ERKEKLERİ ARACILIĞI İLE DAİREYE ALMA VE ERKEKLERİNE VERDİKLERİ VE GİZLEDİKLERİ RO-VELVÖR VE TABANCA, KAMA VE SOPALARLA KAPIDA BULUNAN KORUYUCU JANDARMALAR ÜZERİNE HÜCUM VE JANDARMALARA KURŞUN ATARAK VE ÖLDÜREREK(!Ü] Hamurcu gediğine doğru yine "ALLAH! ALLAH!" çağırarak anılan Hamurcu Gediği'nde ve Sağabayır'da olup durmadan ateş etmekte olan Türklere doğru hareket etmiş olmaları üzerine iki ateş arasında kalan Müslümanlar, Jandarma Dairesi'ne 50-60 metre uzaklıkta bulunan Köprü'ye yetişmişlerse de düşmanın girmesini önlemek için köprünün önceleri adî telgraf telleri ile bağlı olmasından ve mevsim gereği Çatak çayının da geçilememesinden köprünün önündeki dar alanda yıkılıp kalmışlar ve Toli Sar-kisoğlu evi ve Hıdırellez yönünden atılan mitralyöz ve otomatik kurşunlarına tutuldukları gibi kendileri de taşıdıkları rovelvör ile Jandarmaya sürekli ateşle kimseyi yaklaştırmadıklarından bunların geri alınması sağlanamamış ve uzaktan geri dönmeleri konusunda yapılan hazırlığa karşı yine "ALLAH! ALLAH!" bağırılarak, uyarılara karşı koyarak ve doğrudan doğruya ayaklanarak kasabayı kuşatma ve bütün kasaba halkının hayat ve varlığını tehlikeye atan çetelerle onlar arasında bulunan akrabalarına kavuşmaya direnmişlerdir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder