-Ermeni tehciri/ sürgünü, 1915 yılı nisan ayında Rus ordusu Van şehrini kuşattığında gündeme geldi. -Anadolu genelinde Ermenilerin silahlanması ve örgütlerin devlete bağlılık göstermemesi zorunlu göç ve iskanın sebebi oldu. -Göç sonrası 500 bin Ermeni Suriye’nin Deyrizor şehrindeki kamplara ulaştı. Arşiv belgeleri ve konsolos raporları Ermenileri karşı sistemli bir soykırım olmadığını gösteriyor.
1915 yılı Aralık ve Ocak ayları çok çetin geçti, Doğu Anadolu’da… Osmanlı ordusu ağır bir yenilgi aldı Sarıkamış cephesinde. Ve Rus ordusu Kars üzerinden Van gölüne doğru inmeye başladı. Ve 15 Nisan 1915 tarihinde Ruslar ve onlarla işbirliği haylindeki Ermeni taburları Van’ı kuşattılar. Şehir içi Ermeni mahallelerinden Türk askeri kışlasına, postahane ve Reji (Tütün) idaresine, camilere ve evlere saldırılar başladı. Ermeni silahlı milisler siperler kazarak ve ağır silahlarla hazırlıklı bir şekilde saldırıyordu Türk ordusuna.
Van’daki Osmanlı askeri valisi Cevdet Bey 21 Nisan l915 tarihi itibariyle İstanbul’a çektiği telgraf ile silahlı Ermeni milislerin genel bir isyan/başkaldırı/saldırı hazırlığı içinde oldukları, civar köylerde çatışmaların yoğunlaştığını “acil tedbirler” alınmasını istiyordu.
Bu gelişmeler karşısında Ordular Başkumandanı Enver Paşa, imzasıyla 24 Nisan 1915 tarihi itibariyle “Ermeni isyan merkezi olan komitalar (Taşnak,Hınçak) arama yapılacağı, silahların toplanacağı, kanunlara karşı gelenler hakkında da cezai tedbirler alınacağı hakkındaki karar alındı. 26 Nisan 1915 tarihi itibariyle de bütün komutanlıklara ve mülki idare amirlerine alınan karar tebliğ edildi. Kısa süre içinde Ermeni komita merkezi, kiliseler,okullar ve evlerde yapılan aramalarda bol miktarda silah ve cephane ele geçirildi. Bu kapsamda öncelikle Ermeni komitacılarından 235 kişi tutuklandı. İç Anadolu kentlerindeki askeri kamplara gönderildi. İçlerinde ünlü Ermeni müzisyen Komitas da vardı. Kamplarda iki hafta gibi kısa süre kalan Ermenilerin büyük çoğunluğu daha sonra serbest bırakıldı.
11 Mart 1915 tarihinde Maraş yakınlarındaki Ermenilerin isyan merkezi olan Zeytun’a giden Yüzbaşı Süleyman ve askerler Tekke manastırı yakınlarında silahlı saldırıya uğrayarak öldürüldüler. Zeytun dağlarında binlerce silahlı Ermeni’nin saldırı hazırlığı içinde olduğu haber alındı. Sivas Valisi Muammer Bey’den gelen 22-23 Nisan l915 tarihli şifreli telgraf bardağı taşıran damla oldu. Anadolu Ermenilerinden 15 bin kişinin sınırı aşarak Rus ordusu ile birleştiği, 15 bin kadar silahlı Ermeni’nin de ordunun ikmal yollarına saldırı için hazır beklediği bildiriliyordu.
Mayıs ayı başlarında Van şehri Osmanlı ordusunun denetiminden çıkmıştı. Ordunun geri çekilmesi de çok acı oldu. Gemilerle Van gölünden çekilenlere, Van gölünü kuzeyden ve güneyden dolaşarak Anadolu içlerine göç etmeye başlayan insanlara karşı acımasızca saldırılar oldu. Anadolu’nun güvenliğinin tehlikeye girdiği bir sırada ünlü “Sevk ve İskan Kanunu” 27 Mayıs 1915 tarihinde yayınlandı. Bahsi geçen kanun metninde yazılı olanlar:
1-“Seferde ordu, kolordu ve fırka (tümen) kumandanları, bunların yardımcıları ve bağımsız bölge kumandanları halk tarafından herhangi bir suretle hükümetin emirlerine ve memleketin savunması , güvenliği ve korumaya ilişkin uygulamalara karşı koyma, silahla saldırı ve mukavemet görürlerse hemen askeri kuvvet ile şiddetli suretle cezalandırmaya ve saldırıyı tamamen yok etmeye yetkili ve mecburdur. 2-Ordu ve bağımsız kolordu ve fırka kumandanları askeri kurallara aykırı veya casusluk ve ihanetliklerini hissettikleri köy ve kasabalar halkını ayrı ayrı veya topluca diğer yerlere sevk ve yerleştirebilirler. 3-Bu kanun yayın tarihinden itibaren geçerlidir. 27 Mayıs 1915
Ermenilerin savaş bitinceye kadar Suriye ve Irak topraklarına zorunlu sevk ve iskanı böylece başladı. İnsanları olay bölgelerinden evinden alıp kafileler halinde “göç ettirme” gerçekten çok zor bir görevdi. Hem göç edenler ve hem de göç ettirenler açısından. Göç ettirme işlemi öncelikle Zeytun yöresinden başladı. Ermeni isyanları için “çıbanbaşı” olarak görülen Zeytun Ermenileri öncelikle Kayseriye daha sonra da Adana üzerinden Halep tarafında doğru gönderildiler. Ermeni isyanlarının çıktığı Sivas yöresinden, Van bölgesinden, hatta Erzurum, Elaziz, Erzincan yöresinden Ermeniler kafileler halinde göç ettirildiler. Başlangıçta “Sevk ve iskan” olarak başlayan uygulama kişilerin kendi iradesi dışında “zorunlu göç” halini aldığından bu duruma “TEHCİR” veya “TEBİD” kavramları uygun görüldü. 1915 yılı yaz ayları Ermenilerin öncelikle Suriye’deki Deyr-i Zor şehrindeki ana kampa gönderilmeleri ile başladı. Göçmenlerin geride kalan mal ve mülklerinin devlet tarafından koruma altına alındığı hakkında yasalar çıkarıldı. Göç ettirilenler içine Ermenilerden “Gregoryen” mezhebine dahil edildi. Protestanlar ve Katolikler tehcir’den muaf tutulmuştu. Göç ettirme yetkisi valilere ve bölge kumandanlıklarına verildiğinden Ege ve Marmara bölgesindeki uygulama çok farklı oldu. İstanbul, İzmir, Bursa ve Kütahya yöresinden tehcire gidenlerin sayısı yok denecek kadar azdı.
915 yılı yaz aylarında sadece Ermenilerin “zorunlu göçü” gerçekleşmiyordu. Benzer şekilde Rus işgal sahasında kalan Van yöresinden onbinlerce Türk yurttaşı da canlarını kurtarmak için “tehcire” gidiyordu.
Pozantı vadisi,Adana-Halep yolu göç ettirilen yüz binlerce insanın dramına şahit oldu. Erzurum’dan ayrılarak Sivas’a gelmekte olan Ermeni kafilelere eşkıya saldırıları oldu. Benzer şekilde Diyarbakır yöresinde de saldırı ve çatışmalar olmuştu. Hastalık, açlık, yaşlılık gibi nedenlerden dolayı hayatını kaybedenler de oluyordu. Göç ettirilen Ermenileri yakından izleme görevi ABD’nin Mersin ve Halep Konsoloslarının çalışma konusuydu. 1915 yılı yaz aylarında Deyrizor kampına ulaşan Ermenilerin sayısı 300 bin rakamına ulaşmıştı. Ve sayı giderek de artıyordu. Osmanlı Hükümeti’nin izin vermesi ile Uluslar arası yardım kuruluşu olan “Near East Relief”e görev verildi. 1915 yılı sonlarına doğru Suriye ve Lübnan kentlerine dağılan kamplardaki “mülteci Ermeni sayısı” 485.000 rakamına kadar ulaştı.
Aslandı 1915 yılında yaşanan olaylar Anadolu’da Türk ve Ermeni halklar arasında tam bir kırılma ile sonuçlandı. Aynı coğrafyayı birlikte paylaşan ortak tarih ve kültürel değerleri paylaşan ve günlük hayatlarında “sadık dostlar” (teba-yı sadıka) olarak bilinen insanlar arasına derin düşmanlık duyguları girmişti.
Olaylardan sonra Ermeni çevreler 24 Nisan olayını “Ermeni soykırımının kabul ve uygulanmasının başlangıç” tarihi olarak kabul ettiler. Ermeni tarihciler 2345 ileri gelen kişinin tutuklanıp çoğunun öldürüldüğü görüşlerini savundular. Halbuki tutuklananların ve kamplara gönderilenlerin sayısı 235 idi.
Yine Ermeni Çevreler “tehcir” olayları sonrasında hayatlarını kaybedenlerin sayısının l ila 1.5 milyon rakamına ulaştığı görüşlerini dile getirdiler. Bu görüşleri için de savaş öncesinde ANADOLU Ermenileri’nin sayısının 2.5 milyon olduğunu ifade ettiler. Halbuki bu rakamlar da gerçeği yansıtmıyordu. Savaş öncesi Osmanlı resmi nüfus istatistiklerinde Ermenilerin sayısı 1.3 milyon civarındaydı. Batılı kaynaklar da genellikle 1.5 milyon rakamına yakın bilgileri savunuyordu. Ermenilerin “soykırım” olarak gördükleri ve savundukları rakamlar “patrikhanenin şişirilmiş nüfus tahminlerine” dayanıyordu.
Ermenilerin “kayıplarının olmadığını” inkar eden görüşler de tarihin gerçeği olamazdı. Evet Ermenilerin kayıpları vardı. Bir savaş halinde en çok zarar görenler sivil halk idi. Tehcir esnasında bir de Rus işgal sahası olan Doğu Anadolu vilayetlerinden Ermenistan’a göç edenler de vardı,-ki bunların sayısı da 1918 yılı sonu itibariyle 400 bin rakamına ulaşmıştı.
Ermeni tehcirini belgelerin ışığında araştıran tarihcilerinin çoğunluğunun görüşü olaylarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısının 250 ila 300 bin civarında olduğudur. Yine aynı olaylarda cephelerde bozularak Anadolu içlerine çekilen Türk askerlerinden de sayıları l milyon rakamına ulaşan kayıplar vardı. Trajedinin bir başka perdesi daha vardı- ki asla unutulmaması gereken- Rus işgal sahasında kalan Doğu Anadolu vilayetlerinden geri çekilen Rus ordusunun bıraktığı yerlerde insanlık tarihinin tanık olduğu en acımasız toplu katliamları yapan Ermeni çetelerin yol açtığı yıkım vardı. Olayların durulduğu 1922 sonlarında Anadolu bir baştan bir başa harabe halindeydi… Çünkü tarihin hatırası “dünya tarihinin barış ve adalet uygulayıcısı” Osmanlı’nın binası çökmüş, tarihe karışmıştı
ANALARIN GÖZYAŞI kitabından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder