5 Aralık 2011 Pazartesi

MRAT BARDAKÇI-Padişah, Peygamber'in ruhuna Medine'ye mektup göndermişti


Abdülaziz (Osmanlı Türkçesi: عبد العزيز)(d. 8 Şubat 1830 – ö. 4 Haziran 1876). 32. Osmanlı padişahıdır.
II. Mahmud ve Pertevniyal Sultan'ın çocuğu, Abdülmecid'in kardeşidir.
Sultan Abdülaziz 25 Haziran 1861 tarihinde kardeşinin ölümü üzerine, 31 yaşında iken tahta geçmiştir.
4 Haziran 1876'da bilekleri kesili bir vaziyette, ölü olarak bulunmuştur.
Doktorlar tarafından intihar ettiğine karar verilmişse de, öldürüldüğü yönündeki belgeler apaçık ortadadır
.

Osmanlı hükümdarı Sultan Abdülâziz, Hazreti Muhammed'in hatırasına son derece hürmetkardı. Medine'den ne zaman bir mektup gelse abdest tazeler, "Bunlarda Medine-i Münevvere'nin tozu var" diyerek öpüp alnına koyar ve daha sonra okuturdu. 1861 'de tahta geçmesinden sonra Hazreti Peygamber'in ruhaniyetine hitaben bir mektup kaleme almış ve peygamberin Medine'deki türbesine göndermişti. Hükümdar mektubunda samimi hislerini yazıyor ve Hazreti Muhammed'den kendisine din ve dünya işlerinde yardımcı olması ricasında bulunuyordu.

Padişahın, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bazı kutsal emanetlerle beraber İstanbul'a gelen mektubu şu anda Topkapı Sarayı'nın Mukaddes Emanetler Dairesi'nde muhafaza ediliyor. Son kısmı "Ben, Gazi Mahmud Han'ın oğlu, zayıfların zayıfı, senin feyizlerine muhtac olan Abdülâziz Han'ım" diye biten mektubun metni, bundan birkaç sene önce Hilmi Aydın tarafından yayınlanmıştı. Mektubun içeriğini ve mahiyetini, Aydın'ın "Hırka-i Saadet Dairesi ve Mukaddes Emânetler" isimli kitabından naklediyorum:

"Sultan Abdülâziz, mektubunda Hazreti Peygambere hitaben ümmete, Mekke ve Medine'ye hizmet etmek şerefine kavuştuğunu söyleyip mü'minlerin kendine emanet edildiğini, inkârcıların ve inatçıların elinde hor ve hakir kaldığını anlatıyor ve dünya ile ahirette şefaat ve yardım talep ediyor. Üzerindeki bütün emânetlerin icabını lâyıkıyla yerine getirmek, Allah ve kul haklarını edâ etmek, Müslümanlar'ın kendi idaresinde olan mallarını israfa düşmeden yerli yerine sarfetmek, gizli ve açık bütün düşmanlar üzerine galip gelmek, bütün müminler ile birlikte sıhhat ve afiyet içinde, ilâhi rızaya uygun bir ömür sürmek, mahşer günü cennete ırzı yıkılmadan ilk girenler ile birlikte girmek için Resullulah'ın şefaatine sığınıyor. Daha sonra, günahkâr haliyle böyle bir arzuhal takdimine cüret ettiği için de tekrar tekrar özürler diliyor.

Padişah, tarihlerin naklettiğine göre Hazreti Peygamber'e son derece hürmetkârmış. Medine-i Münevvere'den ne zaman bir mektup gelse abdest tazeler, 'Bunlarda Medine-i Münevvere'nin tozu var' diyerek öpüp alnına koyar, daha sonra başkâtibe okuturmuş. Bir defasında, hasta yatağında yatarken Medine'den bir dilekçe gelmiş. Padişah, 'Beni derhal ayağa kaldırınız. Haremeyn'den gelen talepleri ayakta dinleyeyim. Allah Resulü'ne komşu olanların talepleri, böyle ayak uzatılarak edebe aykırı bir şekilde dinlenmez' demiş. Mektubundaki ifade tarzında da bu hürmet ve muhabbet hemen kendisini gösteriyor.Dili oldukça ağdalı olan mektup, büyük boy kâğıt üzerine güzel bir nesih hattıyla yazılıdır. Padişah, zarf üzerine rika hattıyla 'Bismihiteâlâ. Hazret-i Fahr-i Kâinat Sallallahü Aleyhi ve Sellem Hazretlerinin Ravza-i Mübârekeleri'ne takdim' hitabını yazıp isminin baş harfi olan 'ayın'ı parafe etmiş. Mektubun zarfı, sarı renkli kâğıttan kesilip katlanarak hazırlanmış. Sultan Abdülâziz, kendi eliyle hazırladığı zarfı iki yerinden kırmızı mum ile mühürlemiş".

Murat Bardakçı
(Habertürk, 27.08.2009)

Hiç yorum yok: