5 Aralık 2011 Pazartesi

MURAT BARDAKÇI-Bırakın, dedem Şam'da huzur içerisinde uyusun"

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın, önceki gün Sultan Vahideddin'in Şam'daki ve Nazım Hikmet'in de Moskova'daki mezarlarının Türkiye'ye getirilmelerinin "âdil olacağını" söylemesi üzerine, padişahın ailesinin şu andaki en büyüğü olan torunu Neslişah Sultan (Osmanoğlu)'na bu konuda ne düşündüğünü sordum. Neslişah Sultan, "Mezarın nakli, memlekette huzursuzluk yaratabilir. Getirilmesine bu yüzden karşıyız" dedi ve "Padişahlarla şairlerin birbirlerine emsal gösterilmelerinin yanlış olduğunu" söyledi.

DÜN, gazetelerde yazıyordu: Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Sultan Vahideddin'in Suriye'nin başkenti Şam'daki ve Nazım Hikmet'in de Moskova'daki mezarlarının Türkiye'ye getirilmelerinin "âdil olacağını" söylemiş. Önceki gün Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (MÜSİAD) düzenlediği "AB-Türkiye İlişkileri" konulu bir toplantıya katılan Egemen Bağış'a, mezarların Türkiye'ye getirilmeleri konusu hakkında ne düşündüğü sorulmuş. Bağış, Nazım'm ailesinin konuya sıcak bakmadığını söyledikten sonra Nazım ile beraber Vahideddin'in getirilmesinin de âdil olduğunu söylemiş ve "Bu topraklara sevgisi, muhabbeti olan herkesin bu topraklarda yatma hakkı olmalıdır. Bunu onlardan almaya da hiçbirimizin hakkı olmamalıdır" demiş. Sultan Vahideddin'in mezarının Türkiye'ye nakledilmesi konusu bundan 13 sene önce, 1996 yazında da gündeme gelmiş, son padişahın vârisleri ile mezarı getirmek isteyen siyasetçiler gayrıresmî şekilde temas etmişler ama Sultan Vahideddin'in ailesi, sonraki senelerde Nazım Hikmet'in vârislerinin verecekleri cevabın aynını o zaman vermiş ve mezarın nakline karşı çıkmışlardı.
Sultan Vahdeddin'in Suriye/Şam'da bulunan Süleymaniye Camii'ndeki kabri.
Kabrin üzerinde: "Huve'l-hayyu'l-bâkî. Es-sultan ibni's-sultan es-sultan Mehmed Vahideddin Hani's-sâ-dis ruhuna fatiha. Velâdeti 21 Şubat 1861, vefatı 16 Mayıs 1926" yazıyor. Anlamı: "Sonsuza kadar kalıcı olan, sadece Allah'tır. Sultan oğlu sultan oğlu Altıncı Sultan Mehmed Vahideddin Han'ın ruhuna fatiha. Doğumu 21 Şubat 1861, vefatı 16 Mayıs 1926"

ÜÇ AYRI ENDİŞE

Şam'daki mezar ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün son Suriye ziyaretinin ardından bir başka gelişme daha yaşanmıştı. Hükümet, avlusunda Sultan Vahideddin'in yanısıra çok sayıda hanedan mensubunun mezarının bulunduğu, Mimar Sinan'ın eseri olan ama yıkılma tehlikesi yaşanan Süleymaniye Camii'nin restorasyonu için ödenek ayırmış ve Cumhurbaşkanı Gül, bu konudaki kararnameyi geçen hafta imzalamıştı. Dün, Sultan Vahideddin'in ailesinin şu andaki en büyüğü olan torunu Neslişah Sultan (Osmanoğlu) ile konuştum ve Devlet Bakanı Egemen Bağış'ın mezarların nakli konusundaki sözleri hakkında ne düşündüğünü sordum.Padişahın torunu, dedelerinin mezarının Türkiye'ye getirilmesinin her zaman gönüllerinde yattığını ama naklin "memleket için iyi olmayacağına" inandıkları için şu anda istemediklerini söyledi. Neslişah Osmanoğlu, daha sonra, konunun bundan 13 sene önce gündeme gelmesi sırasındaki çekincelerinin bugün için de geçerli olduğunu anlattı. Sultan Vahideddin'in ailesi, büyükbabalarının mezarının Suriye'den Türkiye'ye getirilmesine üç sebepten dolayı sıcak bakmıyorlar:

1-Aile, mezarın naklini her zaman istemiştir ancak bu iş Türkiye'de huzursuzluk yaratacak bir gelişme olmamalıdır. Hayatında zaten çok çekmiş olan hükümdar, hiç olmazsa mezarında huzur içerisinde bırakılmalıdır.

2-Sultan Vahideddin'in son uykusunu uyuduğu Şam hem Müslüman bir ülkenin toprağıdır, hem de Osmanlı İmparatorluğu'nun en geniş vilâyetinin merkezidir. Dolayısıyla, büyükbabamızın mezarı yabancı bir memlekette değil, o devirde başında bulunduğu devletin sınırları içerisindedir. Üstelik cedleri Kanuni Sultan Süleyman ile İkinci Selim tarafından yaptırılan bir camidedir ve bu camiin haziresinde ailesinden 26 kişiyle birarada yatmaktadır.

3-Türkiye dışmda bulunan bütün Türk mezarları, hiçbir ayırım yapılmadan memlekete getirilmelidir ama, bazı çevrelerin mezarları birbirleriyle mukayese etmeleri kabul edilemez. "Şu kişinin mezarı getirilirse, Vahideddin de getirilmelidir" demek, padişahlarla şairleri emsal göstermek hoş bir şey değildir.

Yasalara ve geleneklere göre, mezar nakli ancak cenazesi nakledilecek olan kişinin ailesinin izin vermesi halinde yapılabilir. Bu konuda öncelikle karar sahibi olan kişi, ölenin eşidir ve eşin hayatta olmaması durumunda vârislerin onayı gerekir.

Hem Sultan Vahideddin'in, hem de Nazım Hikmet'in vârisleri nakil konusuna bugün sıcak bakmadıklarına göre, tarihimizin ve edebiyatımızın bu iki meşhur ismi, son uykularını daha uzun yıllar başka memleketlerde uyuyacaklar demektir.
Esnaf cenazeye haciz koydurmuştu

OSMANOGULLARI'nın son hükümdarı Sultan Vahideddin, hayata 1926'nın 16 Mayıs gecesi İtalya'nın Akdeniz sahilindeki küçük kasabası San Remo'daki "Manolya Villası"nda veda etti.

Sultan ve Halife unvanlarını taşıyan Vahideddin'in Hristiyan toprağında defni uygun değildi, Türkiye sözkonusu olamazdı ve Müslüman bir memleket arandı. İşte tam o sırada, Manolya Villası'na icra memurları geldi. Esnaf, başta mahallenin bakkalı Steiner ile manavı Morini olmak üzere, birikmiş alacaklarını tahsil edebilmek için tabuta haciz koydurdular ve tabutun başına iki polis diktirdiler.

Tabut, tam 15 gün villada rehin kaldı ve haczin kaldırılmasına, hükümdarın kızı Sabiha Sultan'ın, elinde kalan tek serveti olan küpelerini satıp borçları ödemesinden sonra izin verildi. Hacze sebep olan borçların toplamı, bugünün parasıyla sadece 20 bin dolar civarındaydı. Artan parayla, cenaze tahnid ettirildi. O arada, Suriye'de bir manda idaresi kurmuş olan Fransa da padişahın Şam'a defnedilmesine izin verdi.

Cenazeyi Şam'a Sultan Vahideddin'in damadı Şehzade Ömer götürdü. Suriye'nin o günlerdeki Cumhurbaşkanı Ahmed Nami Bey, Sultan Abdülhamid'in eski damadı idi ve cenazeyi Şam'da karşılayanların başında, Ahmed Nami Bey vardı. Sultan Vahideddin, iki gün sonra, Şam'ın merkezinde bulunan hem "Süleymaniye", hem de "Selimiye" denen camiin avlusuna defnedildiğinde, ölümünün üzerinden iki ay geçmişti.

Ama, şanssızlıklar hükümdarın yakasını ölümünden sonra bile bırakmadı. Avluyu birkaç hafta sonra su bastı, mezar altüst oldu, cenaze toprağın üzerine çıktı ve mezar arka taraftaki diğer avluya nakledildi. Sürgünde can veren sultanlar ve şehzadeler de buraya defnedildi ve mezar sayısı 26'ya ulaştı. Sultan Vahideddin, 1926'dan buyana işte bu avluda yatıyor ve mezarların bakımını, aylığını Suriye Vakıflar Bakanlığı'ndan alan ve görevi babadan oğula devreden bir aile yapıyor. Padişaha ait ufak lahdin alınlığında, "Huve'l-hayyu'l-bâkî. Es-sultan ibni's-sultan es-sultan Mehmed Vahideddin Hani's-sâ-dis ruhuna fatiha. Velâdeti 21 Şubat 1861, vefatı 16 Mayıs 1926"; yani "Sonsuza kadar kalıcı olan, sadece Allah'tır. Sultan oğlu sultan oğlu Altıncı Sultan Mehmed Vahideddin Han'ın ruhuna fatiha. Doğumu 21 Şubat 1861, vefatı 16 Mayıs 1926" yazılı.

Nazım'ın ailesi de nakle karşı çıktı

NAZIM Hikmet'in Moskova'daki mezarının Türkiye'ye getirilmesi konusu senelerden buyana konuşuldu, tartışıldı ama ilk ciddi girişimi, geçtiğimiz aylarda Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay yaptı.

Şairin İstanbul'da yaşayan vârisleri ile görüşen Günay, vârislere hükümetin mezarı Türkiye'ye getirme arzusunda olduğunu söyledi, ancak aile nakil konusuna sıcak bakmadı.

Nazım Hikmet'in ailesinin, Moskova'daki mezarın Türkiye'ye getirilmesine taraftar olmamalarının iki gerekçesi vardı:

Birincisi, Nazım'ın vasiyeti uyarınca Anadolu'da bir çınar ağacının altına defnedilmesi halinde yeni mezarın hedef haline gelmesi. Diğeri, ise, bazı çevrelerin konuyu "Biz, Nazım'ı bile vatanına kavuşturmuş kişileriz" şeklinde siyasi propagandaya dönüştürmeleri ihtimali.

Murat Bardakçı
(Habertürk, 15.06.2009)

Hiç yorum yok: