28 Kasım 2011 Pazartesi

ERHAN AFYONCU -Asmaların gölgesinde özgürce yaşamak için Türkiye'ye gelmişlerdi

Avrupa'dan kovulan Yahudiler 15. yüzyıldan itibaren Türkiye'ye gelerek, incir ağaçlarının ve asmaların gölgesinde özgürce yaşamışlardı.
Müslümanlığın ilk dönemlerinden itibaren Yahudi ve Hıristiyanlar'a İslam devletlerinde yaşam hakkı verilmişti. Osmanlılar da bu uygulamayı sürdürerek kendi idareleri altına giren Hıristiyan ve Yahudiler'in inançlarına karışmadılar.
Dev işkence odası
Fatih, İstanbul'u fethettikten sonra Yahudiler'e İstanbul'da oturma, ticaretle uğraşma, havra ve okul yapma hakkı verdi. Moses Kapsali'yi de büyük rabbi, yani hahambaşı tayin etti. Roma ve Bizans döneminden itibaren bu bölgede var olan Yahudiler'e "Romanyot" denir.
Avrupa'da o dönem Müslümanlar'a yaşam şansı verilmez, Yahudiler ise çok zor şartlar altında hayatlarını sürdürürlerdi. Osmanlı topraklarında ise her dinden insan yaşamaktaydı. Bu yüzden Almanya'daki zulümden kaçıp Türkiye'ye gelen ve Edirne Başhahamı olan Yahudi İzak Sarfati, 1454'te Orta Avrupa'daki dindaşlarına bir mektup göndererek hilalin altında yaşayanların haçın hakimiyeti altında yaşayanlara kıyasla çok daha talihli olduklarını söyleyerek Avrupa'daki dev işkence odasını bırakıp Türkiye'ye gelmelerini söylemişti: "... Burada en iyi elbiseleri giyebilirsiniz. Burada herkes kendi asma ve incir ağacının altında oturabilir. Hıristiyan hâkimiyetinde çocuklarınızı mosmor veya kıpkızıl dövülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmadan asla mavi veya kırmızı renkli elbiseler giydiremezsiniz."
Kovulan her Yahudi Türkiye'ye geldi
Fatih'in oğlu İkinci Bâyezid döneminde İspanya, Portekiz ve İtalya başta olmak üzere Avrupa'nın her tarafından sürülen Yahudiler, 1492'den itibaren Osmanlı İmparatorluğu'na geldiler. Sefarad (Sefardim) olarak adlandırılan bu Yahudiler, İstanbul, Selanik, Avlonya, Draç, Modon, İnebahtı, Manastır, Serez, Gelibolu, Edirne, Safed, Şam, Kudüs, Bursa, Manisa, Tokat ve Amasya gibi imparatorluğun farklı coğrafyalarına yerleştiler. Yahudiler, İstanbul'da Haliç'in her iki yakasındaki Hasköy ve Balat ile Avrupa yakasında Ortaköy, Anadolu yakasında ise Üsküdar ve Kuzguncuk taraflarına yerleşmişlerdi. Sayıları zamanla artarak on binleri bulmuştu.
Eliyahu Kapsali isimli bir Yahudi tarihçi günlüğünde padişahın Yahudiler'in hâline acıdığını ve her tarafa fermanlar göndererek Yahudiler'i şehirlere kabul etmelerini emrettiğini yazar.
16. yüzyılın ortalarından itibaren imparatorluğa Orta ve Doğu Avrupa'dan da Yahudi göçü başladı. Bu ülkelerden gelen Yahudiler ise "Aşkenazi" diye adlandırılır. Yahudiler'in Türkiye'ye göçü sonraki asırlarda da devam etti. 19. yüzyılın sonlarında yaşadıkları ülkelerde gördükleri baskıdan dolayı Doğu Avrupa ve Rusya'daki Yahudiler'in bir kısmı yine ülkemize geldiler.
Yahudiler'in Türkiye'ye göçlerini en iyi tasvir edenlerden biri 16. yüzyılda bir elçilik heyetiyle Osmanlı ülkesine gelen Avusturyalı Dernschwam'dır: "... Yeryüzünde ne kadar Yahudi kovulmuşsa hepsi doğru Türkiye'yle koşuyordu."
Gölgeme sığının
Yahudi Tarihçi Eliyahu Kapsali, Yahudiler'in Türkiye'ye sığınmasını şöyle anlatır: "Sultan İkinci Mehmed, başka topluluklarda yaşayan Yahudiler'i yerleşmeleri için İstanbul'a getirmiş ve şöyle seslenmişti: 'Size daha önce yazdığımız gibi gelin ve gölgeme sığının.'
Aynı şekilde İkinci Mehmed'in oğlu İkinci Bâyezid, İbrani soyundan olanlara, tanrının hizmetkârlarına iyilikle muamele etti. Ve hiçbir zaman ondan önce bazı kralların yaptığı gibi onları atmadı. Bunun için değil midir, İspanya, Aragon, Portekiz ve Sicilya'dan zalim İspanyol Kralı'nın kınsız kılıcı yüzünden İsrail ve Yahuda'nın (Yuda) takipçileri yok olup, gideceklerdi."
Herkes barış ve özgürlük içinde
Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudi milletiyle ilgili bir araştırmasında Yahudi İzak Sarfati'nin Fatih döneminde Yahudiler'i Türkiye'ye çağrısını şöyle zikreder:
"Ağıtlarınız iç çekişleriniz bize ulaştı. Alman topraklarında katlanmak zorunda olduğunuz acılar ve baskılardan haberdarız. Din kardeşlerimin feryatlarını işitiyorum... Barbar ve zalim millet, seçilmiş insanların imanlı evlatlarına baskı yapıyorlar... Roma'nın rahip ve piskoposları ayaklandılar. Onlar Yakup'un anısını ortadan kaldırmayı ve İsrail adını yok etmeyi arzuluyor. Her zaman yeni yeni zulümler icat ettiler. Onlar sizi kazığa bağlamak hevesindeler. Öğütlerime kulak verin kardeşlerim. Ben Almanya'da doğdum ve Alman hahamlarıyla ilahiyat okudum ama kendi öz ülkemden çıkarıldım. Tanrının kutsadığı tüm güzelliklerle dolu Türk topraklarına geldim. Burada huzur ve mutluluk buldum. Türkiye sizin için de bir barış ülkesi haline gelebilir. Almanya'da yaşayan sizler, tanrının sizi bu ülkede onuncu kez kutsadığını bilseniz bile, hiç şüpheniz olmasın ki burada herhangi bir güçlükle karşılaşmayacaksınız. Oradan göçmeli ve buraya yerleşmelisiniz. Burada Türkler'in topraklarında şikâyetçi olacağımız hiçbir şey yok. Büyük nimetler elde etmekteyiz. Çokça altın ve gümüş ellerimizde. Ağır vergi yükümüz yok ve ticaretimiz serbest ve engellenmiyor. Her şey ucuz ve bol, herkes barış ve özgürlük içerisinde. Burada Yahudiler Almanya'da olduğu gibi utanç alameti olan sarı şapkayı takmak zorunda değiller. O Almanya ki, zenginlik ve büyük servet dahi bir Yahudi için baş belası. Çünkü o bundan dolayı Hıristiyanlar arasında kıskançlığa sebep olur ve altını elinden alınmak için her türlü şahsına her türlü hakaretler savrulur. Uyanın kardeşlerim işe koyulun, güçlerinizi toplayın ve bize katılın. Burada düşmanlarınızdan kurtulacak ve daha fazlasını bulacaksınız."
Bizans'ın sonu
16. yüzyıl Yahudi tarihçilerinden Eliyahu Kapsali, Bizans İmparatorluğu'nun yıkılışını ve İstanbul'un fethedilerek Bizans'ın Türkler tarafından ortadan kaldırılmasını Bizans'ın Yahudiler'e uyguladığı baskının bir sonucu olarak görür.
Büyük Türk milleti
Yahudi Tarihçi Eliyahu Kapsali Türkler'i şöyle nitelendirir: "... Tanrı bilgeliği ve anlayışıyla Türk milletini büyük kıldı... Türk O'nun gazabının asası, öfkesinin bastonudur ve Türk'ün vesilesiyledir ki, tanrı müşfik milletlerin, dillerin ve ülkelerin vakti gelmiş intikamını almaktadır. "

Hiç yorum yok: