28 Kasım 2011 Pazartesi

İstiklâl savaşını yapan Meclis boykot ediliyor

Meclis'le tanışalı 150 yıl bile olmadı.
Ancak Meclis ve halk iradesi her zaman bizim tarihimizde önemli oldu. İstiklal Savaşımızı bile Meclis'le yaptık
Meclis boykotu gündemde. Meclis'i boykot etmemesi gereken dünyada tek devlet kalsa onun da Türkiye olması gerekir. Özellikle CHP'lilerin unutmaması gereken en önemli nokta Türkiye Cumhuriyeti'nin tarih sahnesine çıkışını sağlayan en önemli güç olduğundan dolayı Meclisimizin bizim için dünyadaki her milletten daha fazla önemli olduğudur. Bağımsızlık mücadelesi veren milletler genelde bir komite, aşiret lideri veya dini bir önder tarafından yönetilirken biz Milli mücadele'yi halkın temsilcisi olan TBMM ile yaptık. Birinci TBMM konusunda Ali Güler, Ali Satan, İhsan Güneş, Rıdvan Akın ve Ahmet Demirel'in çalışmalarından teferruatlı bilgi öğrenilebilir.
Meclis'in işgali
Birinci Dünya Savaşı'nda büyük bir mağlubiyete uğrayan Osmanlı İmparatorluğu Mondros Ateşkes Antlaşması ile teslim oldu ve topraklarımız işgal altına girdi. Bütün olumsuzluklara rağmen tarih boyunca esareti kabul etmeyen Türk milleti Anadolu'da ardı ardına kongreler yaparak Milli Mücadele'nin altyapısını hazırlamaya başladı.
Mustafa Kemal Paşa'nın 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmasıyla Milli Mücadele liderini de bulmuştu. Mustafa Kemal Paşa'nın da Erzurum mebusu olarak üyesi bulunduğu ancak fiilen katılmadığı son Osmanlı Mebusan Meclisi 28 Ocak 1920'de "Misak-ı Milli"yi kabul etti ve 17 Şubat 1920'de de bütün dünyaya duyurdu. Misak-ı Milli, Türk Milleti'nin çekilebileceği son noktayı gösteriyor ve 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında yapılan tüm işgalleri reddediyordu.
İtilaf devletleri, bu durum üzerine 16 Mart 1920'de İstanbul'u resmen işgal ettiler. Meclis işgal kuvvetlerince kuşatıldı ve bazı milletvekilleri tutuklandı. Mebusan Meclisi, bu gelişmeler üzerine "mebusluk vazifesinin yapılması için uygun bir ortam oluşuncaya kadar" çalışmalarına ara verdi. Sultan Vahdeddin de 11 Nisan 1920'de Son Osmanlı Mebusan Meclisi'ni tatil etti.
İstanbul'un işgaline hemen tepki koyan Erzurum mebusu ve Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa, iki gün boyunca gelişmeleri ordu komutanlarıyla değerlendirdi. İstanbul'un işgalinden üç gün sonra 19 Mart'ta bir genelge yayınladı. Bu genelgeyle Meclis'in Ankara'da açılması için davette bulundu. Aynı davet Osmanlı Mebusan Meclisi Reisi Celaleddin Arif tarafından da yapıldı. Mustafa Kemal Paşa Osmanlı Mebusan Meclisi üyelerinden Ankara'ya gelebilenlerin de Meclis'e katılacaklarını söylüyordu.
Dualarla açıldı
Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa imzasıyla 21 Nisan 1920'de kolordulara, valiliklere, müdafaa-i hukuk heyetlerine ve belediye başkanlarına çok acele kaydıyla telgraf çekilerek, "Yüce Allah'ın lütfuyla Nisan'ın 23'üncü Cuma günü, cuma namazından sonra, Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır..." denilmiş ve 23 Nisan günü Meclis'in açılış tören programı bildirilerek bunun halka duyurulmasını istenmişti.
Meclis'in açılacağı gün Ankara'ya 120 kadar mebus ulaşmıştı. Hacı Bayram Camii'ndeki cuma namazında müthiş izdiham vardı. Namazdan sonra tekbirlerle Meclis'e doğru yola çıkıldı. Hacı bayram Veli'nin üzerinde ayetler yazan sancağı ve Sinop Mebusu Hoca Abdullah Efendi'nin başı üzerinde taşıdığı yeşil örtülü bir rahlede Kur'an-ı Kerim ve Sakal-ı Şerif kalabalığın önündeydi.
Fehmi Hoca yüksek sesle hatim duası okunduktan sonra Mustafa Kemal Paşa tarafından kurdele kesilerek Meclis açıldı. İçeri giren bütün mebuslar sıralara oturmuştu. Hoca mebuslar Meclis'te hep bir ağızdan dua ediyor ve Buhari-i Şerif okuyorlardı. Bayraklarla süslenen kürsüye Hacı Bayram Veli'nin sancağı dikildi. Kur'an-ı Kerim ile Sakal-ı Şerif de kürsüye kondu.
1088 gün çalıştı
24 Nisan 1920'de yapılan ikinci toplantıda Mustafa Kemal Paşa Meclis başkanlığına seçildi. Meclis'e bir süre ne isim konulacağı düşünüldükten sonra Büyük Millet Meclisi'nde karar kılındı. Meclisimiz 8 Şubat 1921'den sonra ise Türkiye Büyük Millet Meclisi adını aldı.
Ankara'da açılan meclis yeni bir meclis değil İstanbul'da kapatılan meclisin devamıydı. Bu yüzden ilk gündem İstanbul'daki meclisin kaldığı son gündem olmuştu.
TBMM, Mustafa Kemal Paşa'nın liderliğinde tatil yapmadan çok zor şartlar altında İstiklal Savaşımızı yönetti. 1088 gün faaliyette bulundu. Çok zor geçen üç yıllık bir çalışma sonunda Türkiye'ye bağımsızlığını kazandırdığı gibi saltanatı da kaldırdı ve yeni Türk devletinin temellerini attı. 23 Nisan 1920'de göreve başlayan birinci TBMM, 1 Nisan 1923'te seçim kararı aldıktan sonra 16 Nisan'da çalışmalarını sona erdirdi.
Partisiz Meclis
23 Nisan 1920 tarihinde Ankara'da açılan Büyük Millet Meclisi'nde herhangi bir fırka (parti) yoktu. Mebuslar, bir parti adına seçilmemişlerdi. Müdafaa-i Hukuk hareketi daha Sivas Kongresi'nde İttihatçı partizanlığa tepki olarak fırkacılığı reddetmişti. Milli kurtuluş hareketine partiler üstü nitelik vermek için bu tutum benimsenmişti.
Ancak siyasi fikirlerin farklılığından dolayı gruplar oluştu. Müdafaa-i Hukuk Grubu 10 Mayıs 1921'de kurulmuş, başkanlığına Mustafa Kemal Paşa'yı seçmişti. Müdafaa-i Hukuk Grubu, Birinci Grup olarak anılırken ve bu grubun dışında kalanların kuracağı gruba da İkinci Grup denildi. Müdafaa-i Hukuk Grubu, 9 Eylül 1923'te Halk Fırkası'na dönüştü.
Hâkimiyet Milletindir
Mecliste kürsünün üzerine "Hâkimiyet bila kayd-u şart milletindir" levhası asılmıştı. 20 Ocak 1921'de kabul edilen 23 maddelik anayasada hâkimiyetin millete ait olduğu yazılmış, yasama ve yürütme yetkilerini de milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi'nde toplandığı vurgulanmıştı. Hükümetin adına da Büyük Millet Meclisi Hükümeti denmişti.
Meclisin açılışı
Yetmiş beş yaşındaki emekli Maarif Müdürü Sinop mebusu Şerif (Avkan) Bey, "... Milletimizin dahili ve harici istiklal-i tam dahilinde mukadderatını bizzat üstlendiğini ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilân ederek Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum" diyerek Meclis'i açmıştı.
İlk Yemin
Büyük Millet Meclisi'nde mebuslar, "Makam-ı hilafet ve saltanatın, vatan ve milletin istiklal ve istiklasından başka bir gaye takip etmeyeceğime vallahi!" şeklinde yemin etmişlerdi.

Hiç yorum yok: