28 Kasım 2011 Pazartesi

ERHAN AFYONCU-Bayram günü karışınca kurban kesimi bir gün sonra yapıldı

1592 yılı Kurban Bayramı gününün tespitinde tartışma çıkınca bayram günü karışmış, halk kurban kesmeyi bir gün sonraya bırakmıştı.
Osmanlı döneminde, bayramların başlangıcı yeni ayın girmesiyle başlardı. Bunun için de hilal gözlenirdi. Bazen yeni ayın girdiği yönünde farklı söylentiler çıkar ve bunun üzerine halk hangi günün bayram olduğu konusunda tereddüde düşerdi. 1592 Kurban Bayramı'nda da böyle bir durum yaşanmıştı.
Bayramın tespiti
Bayramlar, Müslümanlar'ın Medine'ye hicretinden sonra, 624'te başlamıştı. Ramazan Bayramı 3, Kurban Bayramı 4 gündü. Osmanlı İmparatorluğu'nda zamanında Ramazan Bayramı'na "Iyd-i Said-i Fıtr", Kurban Bayramı'na ise "Iyd-i Said-i Adha" denirdi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda Ramazan ayındayken bayramın başlaması için Şevvâl ayının girdiğinin işareti olarak hilalin görülmesi beklenirdi. Eğer Ramazan'ın 29'unda hilal görülmezse Ramazan'ın 30'unda top atılarak ertesi günün bayram olduğu ilan edilirdi. Hilal görülmediği takdirde bu şekilde bayram gününün tespitine "tekmil-i selasin" denilirdi. Kurban Bayramı'nda da ayın durumuna göre Zilhicce ayının birinci gününün tespiti ile arife ve bayram günleri belli olurdu. Kurban Bayramı Zilhicce ayının 10'unda başlardı.
Ramazan'ın başlangıcını, bitişini, Kadir gecesini ve bayramın ne zaman olduğunu belirlemek İstanbul kadısının göreviydi. Kadı bu günleri tespit ettikten sonra saraya bildirir, daha sonra halka ilan edilirdi. Saraya bu günleri bildiren İstanbul kadısı yüklü bir miktarda bahşiş alırdı.
Bayram günü tartışması
Devletin bayramların tespitini İstanbul kadısına vermesine rağmen, başka görevlilerin duruma müdahalesiyle, bayram gününün tespitinde bazen karışıklık yaşanırdı. En önemli Osmanlı tarihçilerinden Mustafa Selanikî, "Tarih-i Selanikî" isimli eserinde böyle bir durumu anlatır.
İstanbul kadısı, Zilhicce ayının başlangıcını 8 Eylül Salı günü olarak tespit edip, 1592 yılı Kurban Bayramı'nı 17 Eylül Perşembe günü olarak ilân etmişti. Ancak Üsküdar kadısı Mevlana Abdürrahim Efendi, "Benim katımda Zilhicce ayının başlangıcı pazartesi günü sabit oldu. Pazar günü akşamı Zilhicce ayının hilalini ben kendim gördüm" diyerek bayram gününe itiraz etti. Üsküdar kadısına göre bayram 16 Eylül Çarşamba günü başlıyordu. Bunun üzerine durum padişaha arz edildi. Dönemin hükümdarı Üçüncü Murad, bunun üzerine "Bayram 16 Eylül Çarşamba başlasın" dedi. Devlet görevlilerinin ihtilafı yüzünden kafası karışan halk, bayram sabahı mezarlıkları ziyaret edemedi. Kurbanın hangi gün kesileceği de problem oldu. İşi garantiye almak isteyenler kurbanlarını ilân edilen bayram tarihinde değil bir gün sonra kestiler. Bu durum halk arasında günlerce konuşuldu ve "gerçek, hacıların dönüşünden sonra belli" olur dendi.
Kurbanın makbulü koyundu
Kurban bayramlarında en önemli mesele halkın kurban ihtiyacının karşılanmasıydı. Tanzimat öncesinde sığır eti pek makbul olmadığından koyun eti tüketilirdi. Bu yüzden kurbanlıkların hemen hemen hepsi koyun olurdu. Yetkililer, halkın sıkıntı çekmemesi için aylar önceden İstanbul'a gelecek kurbanlık koyunlar için hazırlıklara başlardı. Hassa kasapbaşı kontrolü altında, Anadolu ve Rumeli'deki koyun yetiştirilen bölgelerden on binlerce koyun getirilirdi. 1791'de 60 bin, 1811'de 116 bin, 1820'de 179 bin, 1823'te 105 bin, 1825'te 75 bin, 1826'da 127 bin, 1827'de 94 bin 700 kurbanlık koyun gelmişti. Kurban Bayramı kışa rastlamışsa Anadolu'dan kurbanlık koyunların getirilmesi zor olduğundan kasapbaşı Rumeli'den daha fazla koyun getirtirdi.
Kurban fetvaları
Fetva, bir meselenin dinî ve hukukî durumuna açıklık getirirdi. Müftülerin verdiği fetva bir bakıma, Kur'an ve Peygamber'in sünnetinde yer alan dinî bir hükmün açıklanması ve kapsamının belirlenmesidir. Fetva, yetkili bir müftüden alınabileceği gibi Osmanlı İmparatorluğu'nda en büyük dinî yetkili olan şeyhülislâmdan da alınabilirdi.
Fetva almak için soru soran kişi durumu "mesele" adı altında ve kendi ismini vermeden yazılı olarak fetva makamına arz ederdi. Fetvalarda meselesi olan kişiler gerçek adlarıyla yer almayıp erkekler için Zeyd, Amr, Bekir, Halit, kadınlar için ise Hind, Zeynep gibi temsilî isimler kullanılırdı. Fetvalarda genellikle soru kısmı ayrıntılı olur, cevap ise "Olur, olmaz, caizdir, değildir" gibi bir iki kelimeden oluşurdu. Kısa cevabın yeterli olmadığı durumlarda cevap kısmı da epeyce ayrıntılı olurdu. Fetvanın sonunda, fetvayı veren müftünün adı ve sıfatı bulunurdu.
Kanuni Sultan Süleyman ve oğlu İkinci Selim dönemlerinde 29 yıl şeyhülislâmlık yapan Ebussuud Efendi'nin Ertuğrul Düzdağ tarafından yayımlanan fetvalarından kurbanla ilgili olanları aşağıda veriyoruz.
Soru: Kurban olunacak hayvan kesilirken hangi ayağının bağlanıp hangi ayağının boşta kalması caiz olur.
Cevap: Üç ayağı bağlanır, arka ayağının sağı boş konup, sol yanı üzerine yatırılır.
Soru: Zeyd, Kurban Bayramı'nda, fakir komşusu Amr'a kurban parasını verse, üzerine lazım olan kurban vazifesini yapmış sayılır mı?
Cevap: Caiz olmaz. Eğer kurban günleri geçerse, ondan sonra caiz olur.
Soru: Zeyd'in Allah rızası için olmayıp, belki kötü niyetle ziyafet maksadıyla kestiği davar Allahu Teala hazretlerinin "Allah'tan başkası için kesilecek kurban helal olmaz" kelam-ı şerifine dahil olup, haram olur mu?
Cevap: Hayvanı, arkadaşı Amr'a hürmeten boğazlamış olur.
Bayram ve top atışları
Arife günü ikindiden itibaren Ramazan Bayramı'nın üçüncü günü, Kurban Bayramı'nın ise dördüncü günü akşamına kadar her gün top atılırdı. Bu toplar genellikle Tersane'den ve Donanma'dan ateşlenirdi.
Bayram ve af
Bayramdan önce subaylara ve memurlara birer maaş ikramiye dağıtılır, fakirlere yardım yapılırdı. Askere şeker, kuzu, helva ve salata verilirdi. Zaptiye asker ve subaylarına da birer adet fes ve püskül verilir veya bedeli ödenirdi. Bayram sebebiyle cezasının üçte ikisini çekmiş mahkûmların bir kısmı da affedilirdi.

Hiç yorum yok: