28 Kasım 2011 Pazartesi

Mescid-i Haram'da hacılara saldırmışlardı

Osmanlı döneminde hac yolcuğu eşkıya tehdidi altında aylarca sürerdi

İlk hacı kafilemizi uğurladık. Hac yolculuğu günümüzde çok rahat şartlar altında yapılıyor. Osmanlı döneminde aylarca süren meşakkatli hac yolculuğunun en zor yanı ise eşkıya baskınlarıydı.
Hac yollarının emniyeti
Osmanlılar, 400 yıl İslâm dünyasının hac organizasyonunu yaptılar. Bu dönemde karşılaştıkları en büyük zorluk, Arabistan çöllerinde yaşayan bedevilerin hacı kafilelerine saldırmalarıydı. Osmanlı idarecileri, bu meseleyi hac kervanlarında asker bulundurarak tamamen halledemeyeceklerini anladıkları için hac zamanlarında Arap eşkıyalara "urban surresi" adı altında para ve çeşitli hediyeler gönderirlerdi. Ancak bedevilere yapılacak ödeme biraz gecikirse hac kervanlarına saldırılar başlar, yüzlerce hacı canını ve malını kaybederdi. Tarihçi Suraiya Faroqhi, çölde eşkıyalık yapan bedevilere bazı hediyeler verilmek suretiyle, fazla bir kuvvet bulundurulmadan hac yolunun emniyetinin ve Osmanlı İmparatorluğu'nun o topraklardaki meşruiyetinin sağlandığını söyler.
Hac yolunun güvenliği için bedevilerle müzakereler, hac mevsiminin bitişinden hemen sonra Şam'da başlardı. Bedevilerle müzakereyi Osmanlı yönetimi adına gelecek yılın emir-i haclığına, yani hac kervanı komutanlığına tayin edilen kişi yapardı. Bazen kervanın güvenliğini garanti altına almak için bedevilerden rehine alınır, bazen de bedevilerin kervana belli bir noktaya kadar eşlik etmeleri istenirdi.
Mescid-i Haram'daki hacılara saldırı
Osmanlı idarecileri, hac kervanında eşkıya Arap aşiretleri saldırılarının önlenmesi için asker, hatta bazen top bile bulundururlardı. Belli mevkilere de güvenliği sağlamak için kaleler inşa edilirdi. Ancak alınan tüm bu tedbirlere karşı zaman zaman hacı kafilelerinin soyulduğu ve birçok hacının öldüğü de olurdu. Bu saldırılar sadece hac yolunda değil, Mekke ve Medine'de bile olabilirdi. Evliya Çelebi 1670'li yıllarda bedevilerin hacılara Mescid-i Haram'da bulundukları sırada silahsız ve ihramlı iken saldırdıklarını söyler.
Bedevilerin en ilginç saldırılarından biri 1625'te meydana gelmişti. Bir bedevi kadın Muazzama Kalesi'ndeki askerlere, ailesinden ölen biri için yaptığını söylediği ve içine uyku veren bir madde koyduğu tatlıyı dağıtmış, bunu yiyen askerler derin bir uykuya dalınca bedeviler kaleyi yağmalamışlardı. Tarihçi Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa, 1691'deki hac dönüşü sırasında kafileye saldıran bedevilerin birçok hacıyı şehit ettiklerini, yüzlercesini rehin aldıklarını ve yüzlerce hacıyı da soyduklarını söyler. Kervana saldıran bedeviler, yaşlı kadınları bile anadan doğma bir hâlde bırakıp gitmişlerdi. Bedeviler gittikten sonra utançlarından ne yapacaklarını şaşıran hacılar birer keçe parçası ile mahrem yerlerini kapatarak, bir sonraki menzilde bulunan hacıların yanına yüzleri kızararak gitmişlerdi. Kervan idarecileri rehin alınan hacıları da bedevilere büyük miktarda para vererek kurtarabilmişlerdi.
Hacıkırdıran Paşa
Bedeviler, yapılacak ödeme geciktiğinde veya kendilerine verilen surreden tatmin olmadıklarında, yine hac kervanlarına saldırırlardı. Paralarını alamadıkları için hacı kafilesine saldırma tehdidinde bulunan bedevilere ödemenin garantisi için hac kervanında görev yapan memurların rehin verildiği de olmuştur. Özellikle emir-i hacların bedevilere para vermekten kaçınmaları, birçok kez kanlı hadiselere yol açmıştı. 1701'de, hac dönüşünde binlerce Arap eşkıya hac kervanına saldırmış, on gün süren çatışma sonrasında binlerce hacı şehit olmuş, binlercesi rehin alınmış, binlercesi de açlıktan ölmüştü. Kaçabilen hacılar da çırılçıplak denilebilecek bir durumda Şam'a varmışlardı. Bedevilerin bu saldırısına Emir-i Hac Hasan Paşa'nın para isteyen aşiretleri kılıçla terbiye ederim tavrı sebep olmuştu. Arap eşkıyasına mağlup olan Hasan Paşa, kılık değiştirerek zorla Şam'a kaçtı ve tarihe "Hacıkırdıran Hasan Paşa" olarak geçti.
Hac kervanına en kanlı saldırılardan biri de 1757'de meydana geldi. Bedevilerin 1757'de hacdan dönen Şam kervanına saldırıları binlerce hacının ölümüne sebep oldu.
Aylarca süren kutsal yolculuk
İstanbul'dan hacca, kara veya deniz yolu ile gidilirdi. Hac yolculuğu o dönemlerde oldukça meşakkatli ve uzun sürmek­teydi. İstanbul'dan hacca gidiş-dönüş yaklaşık dokuz ay sürerdi ve bir sürü tehlike altında gerçekleşirdi. Hacılar bazen müstakil yolculuk yapmaktaysalar da, genellikle bü­yük kervanlarla ulaşım sağlanırdı. Üsküdar'dan törenle hareket eden hac kervanları, yaklaşık iki ayda Kahire veya Şam'a va­rırlardı. Bu iki şehirde hazırlanan, 40-50 bin kişiden oluşan hac kervanları Emir-i Hac adı verilen görevlinin idaresinde ve askeri birliklerin koruması altında Haremeyn'e hareket ederdi. Suraiya Faroqhi, "Hacılar ve Sultanlar" isimli kitabında Osmanlı döneminde hac yolculuğunu ve Haremeyn'in idaresini teferruatlı olarak anlatır.
Osmanlı Kutsal Topraklar'da
Yavuz Sultan Selim, bu şartlar altında Suriye ve Mısır'ı ele geçirdi. Haremeyn bölgesi, yani Mekke ve Medine, Memluk Devleti'nin nüfuzu altındaydı ve bu bölge Hazreti Muhammed'in soyundan gelen şerifler tarafından idare ediliyordu. Yavuz Sultan Selim, 1517'de Mısır'ı ele geçirdiğinde Mekke şerifi, oğlunu kutsal emanetler ve Mekke'nin anahtarı ile Osmanlı padişahına göndererek Osmanlı hakimiyeti altına girdi. Mekke şerifi hem Portekiz tehlikesi hem de Hicaz'ın iaşesinin Mısır'dan sağlanması sebebiyle Osmanlı hakimiyetini çabucak kabul etmişti. Osmanlılar'ın Basra, Lahsa, Yemen ve Habeş beylerbeyliklerini kurmalarıyla, Portekiz ilerleyişi durduruldu ve bu bölgeler denetim altına alındı.
Mekke ve Medine'nin hiz­metkârı
Yavuz Sultan Selim'in 1516-1517'de Suriye ve Mısır'ı fethiyle birlikte Hicaz bölgesi de Osmanlı hakimiyeti altına girdi. "Hadimü'l-Haremeyni'ş-Şerifeyn" yani Mekke ve Medine'nin hiz­metkârı unvanını alan Osmanlı padişahları bütün İslâm dün­yasını ilgilendiren hac organizasyonunu da yüklendiler.
Hac için 400 bin altın
Osmanlı İmparatorluğu hac organizasyonu için her yıl yaklaşık olarak 400 bin altın civarında bir para harcardı. Bu miktar imparatorluğun büyük bir savaşta harcadığı miktarın yarısından fazladır. Üstelik Cidde'den elde edilen az miktar­daki gümrük geliri haricinde Haremeyn bölgesinden Osmanlı hazinesine başka bir gelir de girmemekteydi.

Hiç yorum yok: