31 Mayıs 2011 Salı

ÇUKUROVA'YA YÖNELİK FRANSIZEMPERYALİZMİ

Fransızlar Osmanlı’nın zayıfladığı bir zamanda Çukurova ile ilgilenmeye başladılar.
  -Fransız araştırmacılar 1850’li yıllarda ADANA’YA geldiler.
  -Ermeni isyanları MARAŞ yakınlarında Zeytun’da patlak verdi.



     19.yy'ın başları... Batı emperyalizminin Afrika ve Asya'ya doğru
yayılışının da canlandığı önemli olayları beraberinde getirdi. Gerek askeri
ve gerekse de ticari sebeplerden Ortadoğu'nun jeostratejik bir yerinde
bulunan Mısır'ı 1798 yılında işgal eden Fransızlar, Avrupa'yı Hindistan'a
bağlayan önemli bir "köprübaşını" elinde tutacağım, gücünü artıracağını
düşünmüş olabilirlerdi. Ancak İngilizlerin rakip olarak ortaya çıkmasıyla
hesaplar bozuldu. Arkasından Batılı ülkelerin pazar arayışları, ticari
çıkarlarım en üstte tutabilme çabalan emperyalistler arasında bir
mücadeleye dönüştü.
Gelelim Çukurova'ya... Celali isyanlarından beri (1600'Iü yılların
başları) Çukurova'da Osmanlı'nın dirlik ve düzenliği bozulmuş...
Aşiretlerin kaç-göç, kovgun(çatışma) hareketleri, derebeylerin ortaya çıkışı,
yönetimin vergi ve asker alabilme kaynaklanma kuruması, yönetimle halkın
çatışmasına dönüşmüş... Acı ve ızdıraplarla dolu bir nem olarak tarihi
belgelere yansır. Olayların canlı şahidi olan DADALOĞLU'nun sözlerini
dinlerseniz, bunalımlı yılların gerçeklerini daha iyi anlayabilirsiniz.
Padişahın Hac mevsiminde İstanbul'dan yola çıkardığı Sürre-i
Hümayun(hac kervanı) Gülek boğazında Çukurova'ya indiğinde derebeyler
ve aşiretlerin saldırısından zor korunuyordu. Hatta öyle oldu ki Adana'dan
öte, Misis köprüsü, Dörtyol, Belen yolunu kesen Küçükalioğulları
derebeylerinin şekavetleri yüzünden Sürre-i Hümayun yolunu değiştirmek
zorunda kaldı. Adana'nın Karataş sahillerinden gemilere, kayıklara
bindirilen hac kervanı Suriye sahillerine bin bir zorlukla sağ salim
çıkarılabilir idi.
1780 ve 90'h yıllarda İngiltere'nin Doğu Hindistan Kumpanyası
Temsilcisi durumundaki Barker ailesinin Antakya'nın sayfiye şehri
Süveydiye'deki (Samandağı) konaklarında ele alınan başlıca konu, Halep ve
o'na yakın Çukurova'nın ekonomisi üzerinde İngiltere'nin üstünlüğü nasıl
sağlanabilirdi...(1) Barker ailesinden William, 1830 ve 40'lı yıllarda
Çukurova'nın sosyal ve ekonomik envanterini hazırlama çalışmalarını
sürdürdü. Toroslardan Çukurova'ya inen Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin
meydana getirdiği geniş bataklıkların kurutulması Türkmen derebeylerin
kendi aralarındaki kavgaların sona ermesi, Ermenilerin tarihi ve siyasi
haklarının korunmasının ardından İngiliz sermayesinin geleceğini
vurgulayan ön araştırma raporlarının kendi hükümetinin bilgisine sundu.
19.yy başlarında derebeyler arası mücadele Çukurova'da devlet
düzenini iyice sarsmıştır. Karslı oğullan ailesinden gelen HACIALİ, Kendi
"pazu gücü" ile karşısında bulunanları sindirme yoluna gitti Karaisalı
yöresinin güçlü derebey ailesi Menemenci oğulları, Tarsus'lu Kelinoğulları
ile kıyasıya mücadele içinde bulunan Hacıali, Adana valisini baskı altına
aldığı gibi, Tarsus'dan Gavurdağlarına varıncaya kadar nerede ise bütün
Çukurova'nın en güçlü adamı haline gelmişti. Osmanlı hükümeti,
Çukurova'daki derebeyler kavgası yüzünden 1829-1832 yıllan arasında
Adana'ya vali tayini yapamaz bir duruma geldi.(2) Osmanlı istihbaratı
Hacıali'nin, 1831 yılı içinde Tarsus'taki yabancı konsolostan 200 süngülü
tüfek aldığını tespit etti(3). Bahsi geçen yabancı konsolosun Fransa'ya ait
olduğunu düşünebiliriz.

BİRAZ DA GEÇMİŞE BAKARSAK...

Osmanlı'nın son zamanlarında Çukurova'ya yönelik Batı
emperyalizminin ilgi kaynağı "KİLİKYA ERMENİLERİ" oldu. Kilikya
Adana ve İçel'i içine alan bölgenin "coğrafya ismi" olarak kabul edildi.
İlkçağ antik dönemden gelen KİLİKYA ismi tarihi süreç içinde Roma,
Bizans ve Ermeni döneminin siyasi coğrafya ismini çağrıştırıyordu.
Özellikle Haçlı seferleri esnasında Çukurova ve ona bakan Toros dağlan
yöresinde kurulan Ermeni Krallığı zamanından kalan tarihi ve kültürel
belgeler Fransız araştırmacıların dikkatini çekti.
Fransızlar için önem taşıyan bir husus, 1080'li yıllardan başlayarak
1375 yılında sona eren Kilikya Ermeni kraliyet tarihinin son halkasında
14.yy başlarında Fransız asıllı ve Kıbns Hükümdarı Lusignan ailesinin
evlilik yoluyla Ermeni Hükümdarı da olmasıdır. Bu gelişmeler Kilikya'da
Fransız-Ermeni tarihi beraberliğinin başlangıcı sayılmıştır.(4)

 FRANSIZLAR
ARAŞTIRMACILAR KİLİKYA'YA GELİYOR...

Fransız hükümeti Doğubilimci (Orientalist) Vicrol LANGLOİS'i
kendi emperyalist amaçlarının Çukurova'daki envanterini çıkarması için
Adana'ya gönderdi. LANGLOİS'in yanında askeri, ekonomi uzmanları,
gravür çizim sanatçıları, haritacılar ve Ermeni kitabe okuyucuları.
Langlois'in Çukurova gezisi 1852-1853 yıllarında sürdü. Çukurova'nın
bakir tarım, maden, ticari zenginliği bir yerde keşfediliyordu. Osmanlı
yönetiminin kontrol edemez bir duruma geldiği Adana'da bir yabancı
ülkenin Fransa'nın söz sahibi olması önemli bir olaydı. Doğu Akdeniz'de
Mısır'a hayat veren Nil deltası ile Çukurova'yı "ALTINYURT" yapan
Seyhan, Ceyhan nehirleri mecrasına sahip olacak bir Fransa'nın tekstil
üretimi ve moda endüstrisini daha da güçlendireceğini ve dünyada söz
sahibi olacağı kuşkusuzdu. Langlois, Sis (Kozan) şehri ve Toros dağlarında
bulduğu ortaçağda kurulan Kilikya Ermeni Krallığı yazılı belgelerinin
kopyalarını aldı. Ermeni tarih ve kültürünü uyandırmaya özel bir gayret
gösterdi (5). Çukurova'da başı boş dolaşan Türkmen yörük aşiretlerin ve
diğer etnik toplulukların çadır sayısını hayvanlarının miktarını bile
hesaplamaya uğraştı.
Langlois'in Kilikya araştırmalarının bir "misyon" görevi olduğu da
anlaşılıyor. O'nun 1860'lın yıllarda esas uğraşı konusu Kilikya Ermeni
tarihinin arşiv belgelerini derlemek ve yayınlamak oldu (6). İtalya'daki
Saint Lazary Ermeni Akademisi Arşivi, Venedik Arşivi, Papalık, Viyana,
Alman ve İngiliz Arşivlerindeki Ermeni Kilikya tarihi ile ilgili belgeleri
topluca yayınladı.
Zaten Batı emperyalizmi de neydi ki !.. Kendi çıkarları olan ülkenin
coğrafyası araştırılır, arkasından bilim adamları gönderilir o ülkede yaşayan
toplulukların sosyal yapıları, kültürleri, yeraltı ve yerüstü ekonomik
kaynakları tespit edilir. Mal satışı, ithalat, sanayi işletmeleri kurma,
işbirlikçi kolonilerle ortak yatırım yapma eğitim kuruluşları açarak kendi
kültürünü yaygınlaştırma bilinen yayılma metotları idi.
1860'lı yılların başlarında Adana'yı Maraş'a bağlayan Toros dağları
zirvelerinde, geçit yerlerinde yer alan Ermeni yerleşim birimlerinde ilk
silahlı eylem hareketleri başladığında -ZEYTUN İSYANLARI örnek
gösterilebilir- Osmanlı ülkesindeki Fransız Elçisi, konsolosları ilk yardıma
koşan destekçi kişiler oldular. Ermeni tedhişi kısa zamanda Çukurova'yı
etkileyen kanlı olaylara dönüştü.

ABDÜLHAMÎT'İN ÇUKUROVA'DA MÜLKİYETİ KURTARMA
ÇALIŞMALARI

Osmanlı yönetimi Çukurova'da kendi hükümranlık haklarının
devamında Müslümanların mülkiyet haklarının önemli olduğu görüşünde
idi. 1865 reformunun en önemli halkası olarak yerleşik nüfusa toprak
dağıtmak ve tapu vermek oldu. Adana'da genelde tapular Rumi
1288(Miladi-1872) tarihini taşır
Adana valileri de mülkiyeti koruma yönünde çalışmalar yaptılar.
Vali Abidin Paşa (1880-1885) Ceyhan nehri kıyılarından Silifke'ye
varıncaya kadar 80.000 dönüm araziye kendi adına tapu kestirdi. Abidin
Paşa, böylelikle boş mera ve mezraları devletin kontrolüne de almış
oluyordu. 1858'de çıkarılan tapulama kanunları gereği yabancılara ve yerli
azınlıklara arazi alım satımında kolaylıklar getirilmiştir. Bundan dolayı
Osmanlı ülkesindeki yabancı konsoloslar ve azınlıklar emlak memuru gibi
çalışıyor, kendileri adına araziler satın alıyorlardı.
Adana Ermenileri'nin bu hususta bir özellikleri vardı. Ermeni sarraf
ve Bankerler Çukurova'nın boş, verimli topraklarını satın almaya çiftlikler
kurmaya başladılar. Kozan yöresinde Nalbantyan, Kuyumcuyan, Cırcıroğlu,
Kadirli'de Toros Kahya, Adana'da Bezdikyanlar geniş arazi sahibi oldular.
Maraş dağlarından ve doğu Anadolu'dan getirilen Ermeniler Çukurova'daki
arazilere yerleştirilip nüfus ve mülkiyet dengeleri değiştirilmek, siyasi bir
kriz anında da Ermeniler lehine otonomi haklan elde etmek düşüncesi ön
planda idi.
Çukurova'nın kontrolden çıkması Osmanlı yönetimi için vahim
sonuçlar doğurdu ki bu durumun farkına Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit
kendisine ulaşan bilgiler çerçevesinde erken vardı. 1880 ve 90'h yıllarda
çalışmalar başlatıldı. Karataş sahillerine, Ceyhan nehri kıyısına karakollar
kuruldu. Anavarza Kalesi eteğindeki mezralarda askeri amaçlı at üretimine
başlandı. Padişahın emriyle Çukurova'nın göbeğinde üç parça halinde geniş
araziye tapu kesildi. Tapuların birinci parçası, Kozan kalesi eteğinden
başlayıp, Tılan mezrası merkez olmak üzere, İmamoğlu'ya kadar uzanıyor,
Kozan ovasında 400.000 dönüm araziyi içine alıyordu. İkinci parçası ise
Anavarza kalesini kuzey sının kabul ederek, Mercimek çiftliği yöresini
kaplıyordu. 240.0 dönüm civarındaydı Üçüncü parçası ise Misis'den
başlayarak Yüreğir ovasına, Akdeniz sahillerine kadar uzanıyordu. 400.000
dönümü aşkın bir alanı içine alıyordu.(ll) Toplam l milyon 100.000
dönümlük Çukurova'nın orta yerinde "can biter" geniş araziler devlet
mülkiyeti içine alınmış oluyordu. Karslı (Kadirli'li) Hazım Agah
Karamüftüoğlu'nun Padişahı uyararak çiftlik alımında önemli rol oynadığı
ettiğimiz bilgiler arasında... Padişah II. Abdülhamit "ÇİFTLIKAT-I
HÜMAYUN" adıyla kurduğu devlet çiftliği sayesinde yabancıların
Çukurova'da geniş araziler satın almalarının önüne geçmiş, bir yerde
devletin devamında önemli bir görevi yerine getirmiştir.


Hiç yorum yok: