31 Mayıs 2011 Salı

TOROSLARDA GÖRÜŞÜRÜZ!

   -Osmanlı ordusunun Arabistan cephesinde bozgun yaşaması beraberinde 100.000 askerin şehit olması ve bir o kadar da harp esiri kaybı ile sonuçlandı.  Çok sayıda  Anadolu delikanlısının karınları “Cembiye” adı verilen Arap hançeri ile deşildi, para arandı.
  -Bozgun’dan kurtularak Anadolu’ya gelen kahramanlar askerlik görevinden terhis olmadılar.
Ve Kuvayı milliye saflarında kahramanlık destanları yazdılar.
  -Toros geçitlerinde kazanılan başarılar ve Karboğazı zaferi ile emperyalistlere darbe indirildi.
    -“Toroslarda Görüşürüz” yemini eden “Kara bomba müfrezesi” kumandanı Karaafet’in mücadelesi Türk ve dünya tarihinin unutulmaz olayları arasındadır.
     Kumandan  heyecanlı idi. Ayakta duramayacak kadar da  rahatsızdı. Çünkü yıllar önce Almanlarla yapılan savaş esnasında ayağından yaralanmıştı. Ağır aksak yürüyordu. Ama Verdün kahramanı olarak göğsüne taktığı kahramanlık madalyası onu hayata bağlayan en büyük güç kaynağı idi. Bir kahramanın zamansız düşmana teslim olması onun için ölüm demekti. Belindeki kılıcını ise hiç yanından ayırmıyordu.
    Başını güneye doğru çevirdi. Pozantı vadisini Tekir’e bağlayan vadinin üzerine gelecek olan uçaklar önemli idi. Son bir ümit mesajı bekliyordu, Adana’dan  General Duffieux’tan.  Nisan başından beri yardım alamıyordu, bağlı olduğu Fransız kumandanlığından. Ara sıra havada görünen uçaklar ile haberleşiyordu o kadar…
    25 Mayıs günü (1920) son kez göründü uçaklar. Kanatları ile bir kuş gibi süzülerek alçaldılar. Ve paketlenmiş torbayı yere doğru attılar. Uzaktaki pilot el sallarken aynı zamanda kafasını da sağa sola çeviriyordu: “Bizden ümit başınızın çaresine bakın!” dercesine. Uçaklar yarım saat kadar dolaştı ve tekrar gözden kaybolarak gitti, adana tarafına doğru.
    Yere düşen uçaktan atılan paket açıldı. İçinde bir mektup vardı. Ve zarf açıldığında ümitleri boşa çıkaran sözler yazılı idi: (1)
     “Pozantı Kumandanına!
     Size yardımcı olarak yola çıkartılan askeri kollar, arazinin müşkülatı yüzünden Türklerin mukavemetini kıramadı. Bu teşebbüsü bir kere tekrarlamak imkanı bende yok.Başkumandanın da bana bu konuda  ilave kuvvet ve mühimmat vereceği zamanı kestiremiyorum. İaşe ve mühimmat durumunuz sizi bir karar vermeye zorlarsa, tavsiyem geceleyin abluka hattını yararak  Gülek ovası, Namrun, Değirmendere istikametinde Karacailyas yolu ile Mersin’e varabilmeyi planlamalısınız. Bunu yaparken halen Tarsus ile Çamalan arasında toplanmış olan büyük düşman (Türk) kuvvetlerinden sakınmalısınız. Beraberinizde getiremiyeceğiniz bütün malzemeyi tahrip ediniz.  Yolda size bazı  teklifler yapılırsa Türk hilesinden sakınınız. Pozantı’nın cesur müdafilerini heyecanla selamlıyorum. Çünkü onlar uzakta bulunan vatanlarına layık olarak çalıştılar.
                                                                        Adana, 25 Mayıs 1920, General duffieux”
    Bilinen Toros geçitlerini aşarak Pozantıy’ya ulaşan trenyolu geçitleri (Dorak, Haıcıkırı, Belemedik) Nisan ayı başlarında Milli kuvvetlerin eline geçmişti. Gülek boğazını aşarak Çamalan üzerinden Çukurova’ya inmek mümkün değildi. Kendisine ulaşan bütün istihbarat bilgileri sayıları 15.000’e  kadar ulaşan kuvvacıların yolları tuttukları ve geçişin imkansız olduğu yönünde idi.
    26 Mayıs 1920  Çarşamba…
    Kumandan en sonunda karar verdi: “Türklere teslim olmayacağım!” dedi. En yakın bilah arkadaşlarına da haber verdi. Akşam üzeri karanlık basarken Pozantı’dan ayrılacağız. Hazırlıklar ona göre yapılsın. Taşınamıyacak olan eşyalar Pozantı çayına atılsın. Depolardaki yiyeceklerden ihtiyaç olanları alınız. Geri kalanların da üzerine gazyağı dökerek kullanılamaz hale getiriniz.  Ama düşman görmeden yapınız bütün bunları!” dedi.  Akşamüzeri saat 18.00 sıralarında bir koşuşturmaca vardı, garnizonda. Askerler için taşıyabilecekleri kadar eşya almaları istendi. Omuz kısmına yerleştirilecek torba içinde bir battaniye olabilirdi. Sırtta taşınacak yiyecek malzemeleri kahve, peksimet, konserve, biraz da rahatlamak için şarap…Savunma için yeterli kadar mermi ve silah. Askerler 4 günlük yiyecek ve cephanelerini yanlarında alıyorlardı. Ama konvoyda taşınacak malzemeler kullanılırsa 6 günlük yol ihtiyaçlarını giderecek kadar malzemeleri vardı.
    Kumandan elleri titreyerek masasına geçti. Türk kuvvetleri genel kumandanı Sinan’a hitaben kısa bir mektup yazdı: (2)
     Türk Komutanlığına!
     Efendim! Sonuna dek görevimi yapmış olup verilen emir üzerine Pozantı’dan gidiyorum. Yolun sıkıntısına dayanamayacak olan yaralıları burada bırakıyorum.İnsanlık duygusuna güvenerek  onları tedavi edeceğinize ve koruyacağınıza eminim. Aynı surette ben de sizin yaralılarınızı kayırdım.
                                                                  Binbaşı Menil
                                                                   (Pozantı Garnizon Kumandanı).
    Aynı gün akşam iyice karardığı bir sırada saat 20.00 civarında Pozantı’daki Fransız Askeri Garnizonunu kapıları aralandı. Öncülük yapan askerler çıktılar. Mümkün olduğunca sessiz yürümeleri gerekiyordu. Garnizon’dan ayrılırken silah sıkılmaması ve ateş yakılmaması için itina gösterildi. Her şey gizlilik içinde yapılmalıydı.  Fransız Taburu Pozantı’dan ayrılırken mevcut durum “9 subay, 696 er, 1 yaralı subay, 8 yaralı er, 4 süvari, 44 Rum ve Ermeni sivil, 39 Türk esirleri, 10 ağır yaralı” olarak belgelere yansıdı (3). Fransız taburunun ileri harekatı ve yürüyüşü ve hızlı şekilde gerçekleştiriliyordu. Geceleyin ay ışığında Pozantı vadisinin içinden Tekir’e doğru giden toprak şose yolun her iki tarafını çevreleyen çam ağaçlarının yapraklarının  esen rüzgarla birlikte sallanmasından başka ses duyulmuyordu.  Vadi boyunca güneye doğru yürüyüş sonrasında Tekir’e ulaşıldı. Sonra İbrahim paşa tabyası yakınlarına sağ tarafa sapıldı. Ve Elmalı yolu izlenerek karşıda zirvesi karla kaplı dağların ipil ipil parlayan görüntüleri görüldü. Burası ellerindeki 1/25.000’lik  İngilizce haritaya göre “Karboğazi- Medetsiz tepesi” yazıyordu.
   Aynı sıralarda Pozantı’dan ayrılışı izleyen Rum asıllı Andon adındaki bir Rum, Çamalan Jandarma Karakolu yakınlarında durduruldu. Şüpheli görülerek sorgulandı. Ve  Karakol Kumandanı Mehmet durumu çok acele telgrafla kumandanlığa “ Bu adamın (Andon’un) bildirdiğine göre Fransızlar, Pozantı’da yaralılarını bırakarak  belirsiz bir yöne hareket etmişlerdir” sözleriyle bildirdi (4).
    Karaisalı’da bu durumu haber alan Sinan, çok acele olarak “Kara bomba” müfrezesi kumandanı ve Karaisalı Jandarma Kumandanı Kara Afet’e (Hasan Akıncı)  “ Pozantı cephesini yaran düşmanı durdurup yok etmek  amacıyla yola çıkarılacak bütün kuvvetlerin komutanlığını üzerinize alarak düşmanın Çamalan’dan Tarsus’a doğru ilerlemesine mani olunuz” emri verildi (5).
27 Mayıs 1920-Perşembe
    “Bugün sabahın ilk ışıkları ile birlikte Karboğazı eteklerine geldim.  Yılan ovasını izleyerek aşağı Gülek ovasına doğru gitmek ne kadar tehlikeli. Düşman (Türkler) her an pusu kurabilir. Elimdeki haritada bizi Namrun’a ulaştıracak patika yollar hiç gösterilmemiş. Karşımızda (kuzeyimizde) bulunan karlı dağları (Medetsiz tepesini) aşmak mümkün değil.  Askeri yüksekliği 3.500 metreyi bulan dağ tepelerinden yürütmek de mümkün değil.  Amü süremiz de azalıyor. Askerin elindeki yiyecek ve mühimmat azalmadan bir yol bulmalı ve bu derin vadiden çıkmalıyım” diye düşündü. Gökyüzü kararmıştı. Birazdan yağmurlar boşaldı. Sel oldu aktı. Askerlerin kendisini yağmurdan koruması hayli güç oldu. Yemyeşil tarlaların kıyısında ve kayaların yanında çadır kurmuş Aydınlı köylülerine rastladım. İçlerinde kadın da vardı. Türkçe konuşan ermeni tercümanımız Artin aracılığı ile “Buradan Namrun’a gidecek yolu bize gösteriniz” emrini verdim” düşüncesini hatıra defterinin sayfaları arasına yazdı, Fransız kumandan Menil.  Köylüler karşılarında bulunan benzi sararmış ve bakışları bile korku ve panik içinde bulunan zayıf ince uzun boylu sakallı kumandanın isteğine “Hayır” diyemediler.  Ve Fransız kumandana “Biraz bekleyin ,yorgunluk atın. Sonra yola revan olunur” dediler.  Köylüler içinde bulunan Hatice adındaki köylü kadını Karboğazı vadisinden güneye aşağı doğru giden dere yatağını ve yol güzergahını tarif etti.  Fransız kumandan da ve askerlerde tam bir telaş vardı. O esnada göz gözü görmüyor dense yeridir…
    Köylü kadın Hatice, bir fırsatını bulup uzaklaştı. Hızlı bir şekilde tepelik bir alanda bulunan Gülek Nahiye Müdürünün yanına ulaştı.  Fransızların bulunduğu yeri, ne yaptıklarını, kumandanın durumu hakkında bilgiler verdi.  Gülek’deki Kuvayı Milliye müfreze kumandanı Kemal Bey, olayı haber alır almaz, Çamalan Jandarma kumandanı Hafız Tevfik’e haber verdi.  Ve gelişmelerden Karaisalı’da bulunan Sinan haberdar edildi. Sinan, olaylara müdahale için Jandarma kumandanı Kara Afet’i çok acil Çamalan’a gönderdi. Ve yapılan haberleşmeler sonrası Karboğazı vadisinde bulunan Fransız taburunu kapana kıstırma ve imha planları hazırlandı.  Düşmanın Karboğazı vadisinden Gözne tarafına gitmek istediği haber alınmıştı. Geçiş yolu üzerindeki Yılanovası Teke dağı yöresine Mucurlu Ahmet kumandasında sayıları 240’ı bulan askerler görevlendirildi. Şayet düşman Yılanovası vadisinde dere içinde kıstırılırsa önden ve arkadan çembere alınmalıydı. Ki bu planı uygulamak üzere Gülekli Kemal, sayıları 42’yi bulan köylülerle birlikte çot acele silahlandılar. 10 kuvayı milliyeci düşman taburunun arka kısmını dolanacak, seri ateş açarak askerlerin Yılanovası derin vadisi içine dolmalarını sağlayacak… Vadi’nin her iki yanında 17 sağ tarafa, 17 sol tarafa çeteler de kayalar arkasına saklanarak seri ateşlerle imha olayı sona erdirelecikti. Kuvayı milliyeciler Yıldırım hızıyla bu planı uygulamaya koydular.
     28 Mayıs 1920 Cuma…
     Sabahın ilk ışıkları ile birlikte Fransız kumanda tam bir şaşkınlık vardı. Bir gün önce saatlerce yağan yağmur birdenbire kesilmişti. Askerlerin içecek suyu bile azalmıştı. Çam ağaçlarının dalları arasına ağızlarını vererek su içmeye çalışanları gördü. Yaralıların durumu içler acısı idi. Hepsinden de kötüsü yol alacak bilgiye sahip değildi. Öncü birliğine mensup askerler derin vadi içinde ilerlemeye devam etti. Onları vadi içinde dikkatle izleyen kuvvacılar, ateş menziline girmeleri ile birlikte ellerini tetiğe götürdüler.  “Ya Allah, Bismallah, Allahu ekber” sözlerini mırıldanan gözü pek yiğitler düşmanı yaylım ateşine tuttular. Aynı anda düşmanı arkadan çevirenlerde ateş açtı. Fransız taburundan askerlerin bir kısmı batı yönünde Teke dağları eteklerine doğru kaçmaya başladı. O bölgeyi bekleyen askerler de menzillerden ateş açtı.  Vadi içindeki öncü askerlerin çoğu hayatını kaybetti. Fransız taburu kapana kıstırılmıştı. Her geçen an ölenlerin ve yaralananların sayısı artıyordu.
Binbaşı Menil, panik ortamında tamamen yok olmaktansa mevcut durumu kurtarmayı düşündü. Yanındaki subay arkadaşları ile görüştü. Yok olmaktansa şerefli bir teslim olmayı kabullendi. Bir ağacın üzerine bağvlanan direk ucuna beyaz bayrak asılmıştı. Ve Türkçe bilen Ermeni tercüman Artin “Kumandan teslim olmayı kabul ediyor. Görüşme yapmak ister. İçinizden rütbeli birisini ister” diye seslendi. O anda ateş kesildi.  Gülekli Kemal, yanında Fransızca bilen Albayrak müfrezesinden Besim Bey olduğu halde  Fransızların yanına kadar geldiler. Binbaşı Menil, bir ağaç kütüğüne oturmuş, göründüğü kadarıyla heyecanlı ve soğuk terler döküyordu.  Bir an için ayağa kalkarak “Merhaba” dedi. Elleri titredi.
“Olanları kabul ediyorum, içinizden rütbeli bir subay ile görüşmek, şartlarda anlaşmak isterim” dedi.  Kemal Bey, isteği kabul etti. Ancak rütbeli kumandanın  Panzinçukurunda olduğunu orada görüşme yapılacağı üzerinde anlaşıldı.
     Gece saat 12.00’de  (28 Mayıs’ı 29 mayıs’a bağlayan gece yarısı)  Panzin çukurunda bir köy evinde kilimlerle düzenlenmiş bir salonda Fransız Binbaşı Menil, yanında yüzbaşı Jousse ve tercümanı Artin olduğu halde  buluştular. Önce dostane karşılaşma ve hal hatır sormalardan sonra  yer sofrası hazırlandı. Bulgur pilavı ayran, turşu ikramı yapılarak yemek yendi. Sonra hazırlanan masa başında taraflar karşı karşıya geldi.  Kara Afet Hasan’ın üzerinde askeri kıyafet ve başında da Osmanlı askerlerinin Filistin cephesinde savaş ortamında giydiği başa takılan Arap kefiye vardı.  Çöl savaşlarında yaşadıklarını unutmamıştı, Hasan. Gazze-Birüssebi savaşlarında binlerce arkadaşını kaybetmiş, kendisi de  boğazına yakın yerden sırtından kurşun  almıştı.  Ancak yakın bir zamanda (1920 Mart ayı içinde) Adana’da sırtındaki kurşunu Adana’da aldırmıştı.  Arabistan çöllerinde yaşadığı olayları ihanetleri, Anadolu gençlerinin vatan ve inanç uğruna yaptıkları fedakarlıkları kendi başına gelenleri  bir an olsun hatırından çıkarmamıştı. Ve şimdi hiç konuşmak bile istemediği felaketlerin hesabını düşman soruyordu, Toros dağlarında…  Gece bir yarısı 3.5 saat kadar konuştular, tartıştılar. Ve sonunda 10 madde üzerinde anlaşmaya vardılar. Menil, özellikle “savaş hatırası kılıcımı almayın, askerlerimin de silahlarına dokunmayın” diyordu.  Kılıcının kendisinde kalması ancak askerlerin savaş kuralları gereğince silahlarının alınacağı, güvenliklerinin sağlanacağı hususunda anlaşıldı.  Eller sıkıştı. Hazırlanan  anlaşma şartlarını belirten yazılı kağıt üzerine imzalar atıldı. Ve 29 Ağustos 1920 Cumartesi günü sabah namazına doğru Menil ve yanında olanlarla birlikte Türk yetkililer Gülek’e geldiler. Oradan teslim alınan Fransız askerlerinin yanına varıldı. Silahlar teslim alındı. Ve hep birlikte Türk kuvvacıların refakatında Gülek beldesine gelindi.
    Olaylar esnasında Karboğazında kazanılan büyük zafer Sinan tarafından Ankara’da Mustafa kemal’e  telgrafla bildirildi: (6)
    Büyük millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa hazretlerine!
    Cesur ve fedakar milli kuvvetlerimiz Pozantıdan çıkış yapan düşmanı, Karboğazı ilerisinde, Süneder boğazında sıkıştırarak bir süre muharebeden sonra teslime mecbur etmişlerdir.
    100 kişisi ağır ve hafif yaralı olmak üzere 650 er ve bir binbaşı 23 subay teslim alınmıştır.
    Yılanovası ve teke sırtları cesetlerle doludur.  Düşmanın iki yüzden fazla ölüsü vardır. İki top, sekizi makineli tüfek, bin kadar çeşitli silahlar, on üç kadana ve doksan katır ele geçirilmiştir. Pozantı meselesi başarıyla sonuçlandırılmış olduğundan bütün kuvvetimle Tarsus’a taarruz ederek, morali tamamiyle kırılmış bulunan düşmandan bu şehri temizleyeceğim.                         SİNAN
     Fransız Binbaşı Menil  ve esir alınan askerler 30 mayıs 1920 Pazar günü Çamalan’dan sabah saat 08.00’de yürüyerek öğleden sonra 13.45’te Bucak tren istasyonuna geldiler. Belemedik’ten trenle Bucak’a gelen  Sinan Paşa, Karaisalı kaymakamı Beybaba,  Belemedik mevki kumandanı Şükrü ve muvazzaf orduna birkaç subay buluştular. Fransız kumandan Menil ve esir askerlerle buluştular. İstasyon yakınlarında bir köy evinin önünde toplantı yapıldı.  Jandarma kumandanı Kara Afet’ın atının üzerinde başında Filistin savaşlarında giydiği kefiye ve arkasında askerler olduğu halde sol eliyle tüfeğini tutarak hazır bulundu ve o anın fotoğrafı çekildi. Belemedik’ten Madam Menil’de gelmişti.  Karı koca Menil’in buluşması, kucaklaşmaları duygusal sahne yaşattı. Madam Menil mendili ile gözlerini silerken yaşanan olaylar ve mağlup olmanın hüznünü ruhunun derinliklerinde hissetti. Ancak olaylar sonrası kocası ile bulaşmanın mutluluğunu yaşadı. Onları sevindiren en önemli olay ise kendilerini yenen Türk askerlerinin gösterdiği saygı ve misafirperverlik idi.
    Osmanlı Ordusu’nun I. Dünya Savaşında Arabistan coğrafyasında yaşadıkları ve trajik sonuçların hesabı Toros geçitlerinde sorulmuştu. Ve Türk milletinin kahramanlık tarihine altın bir sayfa olarak yazılmıştı, Karboğazı destanı.


Hiç yorum yok: