31 Mayıs 2011 Salı

ERMENİ AJANLARIN KOZAN'DAKİ TAPU ÇALIŞMALARI


         Soğuklar birdenbire bastırdı. Portakalların mandalina ağaçlarının yaprakları bile sarıya kahverengine dönüştü. Derelerde kırağı bile tutmuş... Kozan dağlarının zirvelerindeki beyaz kar  yığınları bu yıl kış mevsiminin çok çetin geçeceğini gösteriyor.
         Havanın soğuğuna, kara, ayaza aldırmadan yanına vardığım yaşlı şahıs ile yaptığım konuşmalar çok önemli bir olayı aydınlatıyordu.
         “-Yurt dışından Kozan'a gelip giden Ermeniler var mı ?
         “Evet, geliyorlar.
         “-Gelenler ne istiyor ?
         “-Ellerinde tarihi tapular var. Arazi tespitlerini istiyorlar. Bu iş için İstanbul'dan gelen Avukat Hakkı DAĞDEVİREN aracılık yapıyor.
         “-Avukatın buradaki görevi ne, kimler adına çalışıyor?
         “-Fransa'dan İstanbul'a gelen Nalbantyan ailesinin tarla işlerini takip ediyor. Bir gelişinde yanında gözlüklü birisi daha vardı. Sordum: -Bu bizim Puzant NALBANTYAN değil mi? diye. Adam güldü.
         Bu konuşmalardan sonra yaşlı adam evine gitti. İçinde tarihi tapu belgeleri bulunan dosyayı verdi. Hepsinin bir kopyasını aldım. İçinden çıkan bir mektupta yazılı olanlar, Kozan'daki Tapu araştırmalarının kimler tarafından niçin yapıldığını ve Türkiye'yi SEVR şartlarına götürecek yollarda kimlerin na­sıl çalıştıklarını gösteriyordu. İşte mektupta yazılanlar:
       
         SAYIN HAKKI DAĞDEVİREN'E,
         Bana tevdi ettiğiniz Nalbantyanlar'a ait taşınmaz malların tapuları üze­rinde yaptığım tetkikat sonucunda ilişik olarak gönderdiğim tapular üzerinde­ki yazımda belirttim. Bu tapular dahilindeki taşınmaz mallardan bir çok kısmı adi iskana ve tevzi suretiyle senetsizden bir çok kimselere verilmiştir ki bunun için iki Haziran 1336 (1920 yılı) tarihinden sonraki tanzim edilen tapu defterlerinin tek tek aranması icap etmektedir, bu da aylara mütevakkıftır
         Gönderdiğim tapulardan geri kalan bir kısım tapulardan tetkikini yapıp bilahare gönderirim. Çünkü bu günlerde Kozan kasabasına Kadastro geldi. Bun­lar istediği kayıtlarla uğraşmak işini de Belediye ve Maliye bana tevdi etti.
         Gönderdiğim tapuların tetkik edilme ücreti olarak bana verdiğiniz  paranın ne kadar az olduğunu 26.10.1976 mektubumuzda da belirtilmekte olduğundan ona göre münasip miktarda para göndermenizi rica eder, işlerinizde başarılar dile­rim .
                                                                                                                                            9.2.1977
Eki: 45 adet tapu ve üzerindeki yazılar                                                                             Adı: X                                                               ve tapudan ayrı alınan kayıt örneği
        
Adı geçen şahıs ile Kozan yakınlarındaki UFACIK ören adıyla bilinen ama tarihi ismi NALBANT olan köye geldik. Bir evin ikinci katındaki salonda gö­rüşmeler, konuşmalar yapıldı. Karşımdaki şahsın anlattıkları tarihte yaşanmış bir olayın son perdesindeki hesaplaşmanın ne denli gizlilikle sürdürülmekte olduğunu gösteriyordu. Fransa'nın başkenti Paris'ten İstanbul'a uzanan Osmanlı döneminde Kozan'da yaşamış; geniş arazi, çiftlik, mal mülk sahibi olmuş Nalbantyan ailesinin Tapu tesbit çalışmaları yaptırdığı, dosyaladığı or­taya çıktı. Bu araştırmayı yaptığımı Ocak 1990 ayında elde ettiğim belgeleri bir dosyanın içine koydum.
         KESESİNİN İÇİNDEKİ ALTINLARI HARCAYIN...
         Çukurova'da devlet kontrolünün çok zayıf olduğu bir dönemde İstanbul'dan Adana'ya gelen Mikayil NALBANTYAN adındaki zengin bir sarraf Ermeni, kuşağının içindeki altınları bozdurdu. 1860'lı yılların başlarında Kozan yakınlarına kadar gelerek devlete ait veya boş durumdaki arazileri ucuz fiyata satın al­maya başladı. Kısa zamanda binlerce dönüm arazi sahibi oldu. Çiftlik kurdu. Kozan içinde arsa, dükkan sahibi oldu. Kısa zamanda Çukurova'nın hatırı sayı­lı zenginlerin arasına girdi.
         Nalbantyan Efendi'yi diğer Ermeni zenginler izledi. Adana, Ceyhan, Kadir­li yöresinde tefecilikle uğraşan Ermeniler arazi satın alımına başladılar. Osmanlı yönetimi 1865 yılında Ermenilerin toprak satın alarak tarım zengini olmaları ve buralara dışardan göçmen getirip yerleştirmelerinin Ermeni siyasi hareketlerini güçlendireceğinin farkına vardı. Ramazanoğullarına ait Kozan kalesi eteğindeki TILAN mezrasının 10.000 dönüme yakın arazisinin de Ermeni Manastırı'nın eline geçtiği öğrenildi.
         Padişah II. Abdülhamit'in siyasi gücünün kırıldığı 1908 yılından sonra Nalbantyan AGOP AĞA ve çocukları Karabet ve Matyos Efendiler, önlerinde kanu­ni engellerin kalktığını düşünerek yıllardan beri süregeldikleri arazilere arsalara tapu belgeleri kestirdiler.
         1912 yılı seçimlerinde MATYOS NALBANTYAN, Kozan Sancağından Ermeni oyları ile milletvekili seçildi. İstanbul'a Padişahın huzuruna gitti. Ülkenin kade­rinde söz sahibi oldu. Matyos, görünüşte Türk dostu olarak görünüyordu. Yap­tığı konuşmalarda "Memaliki Osmaniye'nin izzet ve ikbali için mesai sarf ede­ceğini" söylemekten geri durmadı.
         Sonra bilinen olaylar gündeme geldi. ERMENİ TEHCİRİ. Anadolu Ermenileri yerinden yurdundan alınarak askerlerin gözetiminde Suriye ve Irak'a doğru zorunlu sürgün ve yerleşime gönderildiler. Osmanlı yönetimi Türk dostu olarak gördüğü NALBANTYAN ailesinin TEHCİR işlemini yürürlüğe bile koymamıştı .
         1918 yılı sonlarında Osmanlı çökmüş, Anadolu dışına çıkan Ermeniler bu arada Sis (Kozan) Ermenileri de gelmeye başladılar. Nalbantyanlar, Fermanoğulları, Cırcıroğlu, Kuyumcuoğlu, Ekmekçioğlu gibi Ermeni zenginler  öncelikle kendi  arazilerine sahip olmak istediler. Çatışmalar çıktı. Kan döküldü. Milli mücadele yılları canını malını namusunu korumak isteyen insanların yiğitlikleri ile doludur. 1920 yılı Mayıs ayı , sonlarında Ermenilerin ve Fransızlar'ın Kozan'dan ayrılacakları belli oldu. 1 Haziran günü boyunca atlara, eşeklere, arabalara binen Ermeniler, bu arada Nalbantyanlar kıymetli eşyalarını, tapularının bulunduğu keseleri yanlarına alarak Kozan'ı terk ettiler. Kozan'dan ayrılmanın acısı büyük oldu. Ufacık ören köyünün yakınlarından yürüyerek giden Nalbantyan Ağop Ağa ve çocukları, hanımlar göz yaşları dökerek ağladılar  “sebebimiz olanlar kahrolsun” diye söylendiler.  Kozan'dan ayrılık ve Adana'ya geliş orada da durmadı. Kader yolları ayırdı. Ermeniler bu arada NALBANTYANLAR, Avrupa'ya, Fransa'ya gittiler.
         EKSELANS ŞEREFİNİZE ! . .
         Aradan yıllar geçti... 18 Ocak 2001 günü. Bugün Fransız Parlamentosu, Ermenilerin "Soykırıma uğradıklarını kabul eden yasa tasarısını" oyluyor, Cumhurbaşkanı CHİRAC, Türkiye'nin olanca tepkisine rağmen sessiz kalmayı tercih ediyor. Ermeni Lobisi iyi çalışıyor, Fransada... Ve sonunda "Fransa, Ermenilere yapılan Soykırımı İnsanlık Suçu Olarak Kabul Eder" yazılı yasa kabul edi­liyor. Oylamayı yakından izleyenler arasında Fransız vatandaşı Nalbantyan ailesinin önde gelenleri de var. Ve arkasından verilen bir kokteylde Ermenistan  büyükelçisi ile bir araya gelen Fransız Cumhurbaşkanı CHİRAC, "-Ekselans, bu kadehi Ermeni halkının zafer ve başarıları anısına kaldırıyorum" derken elleri titremedi bile. Sanki Osmanlı'nın son döneminde Çukurova'yı Fransa hiç işgal etmemişti. Kanlı kavgalar, çatışmalar hiç olmamıştı. Aradan geçen yıllara tarihin gerçekleri ne olursa olsun, acıları çekenlerin verdiği mücadele asındaki göz yaşları ve ağıtlar ne anlatırsa anlatsın şimdi SOYKIRIM yapmakla suçlanan Türkleri mahkum gösteren karardan dolayı zafer sarhoşluğu içinde olanlar başarıları için kadeh kaldırıyorlardı.
         Çok geçmedi Mart (2001) başlarında Paris'in SEVR kasabasına Ermeniler  “SOYKIRIM ANITI” diktiler. Anıt, yakından bakıldığında, Ermenilerin yüzyıllarca Kilikya'da (Çukurova) kullandıkları kutsal haç şekline benziyordu. Ve ben o günlerde  “Ermeniler, Adana'dan kaçırdıkları Ermeni Haç'ını  SEVR'e Soykırım anıtı olarak diktiler” konulu haber açıklamasını yaparken, Anadolu Ajansı'nın muhabiri de gerek 18 Ocak'taki Soykırım kararında ve gerekse de soykırım anıtı dikilmesinde Ermenistan'ın Paris Büyükelçisi NALBANTYAN’ın da bulunduğunu açıkladı.

Hiç yorum yok: