31 Mayıs 2011 Salı

32 KURTULUŞ SAVAŞI TARİHİN TANIKLARINDAN AHMET SAYGILI ARAMIZDAN AYRILDI

     -Haçin-Saimbeyli olaylarının son tanığı Ahmet Saygılı’yı Temmuz  2007 içinde kaybettik.
    - Ahmet Saygılı, Haçin savaşlarında katledilen 4 teyzesinin acıklı hikayesini gözyaşları dökerek tarihci Yurtsever’e açıklamıştı.
    -Ramazan Saygılı, son kuvayı milliyeci Ahmet Saygılının anısına internet sitesi açıyor.
    -Radyo Hayat’tan Ferit Bey’in 2006 içinde Ahmet Saygılı ile görüştü ve görüşlerini video filme aldı.
    -Kozan Belediyesi ve Kaymakamlık milli Mücadelenin son tanıkları belgesel filmlerinin birer kopyasını almalı, arşivlemeli ve bilim adamlarının bilgisine sunmalıdır.

     Adana’da kış soğuklarının iyiden iyiye hissedildiği bir günde 30 Ocak 1990 günü öğle üzeri geldim Saimbeyli’ye… Gezimiz daha önceden Valilikçe planlanmıştı. Yanımızda emniyetten kameraman, araba şöförü ve tarihci olarak da ben vardım. Saimbeyli’den daha önce Valiliğe gelen bir dosya ile Milli Mücahit veya Kuvayı milliyeci Mehmet Baykal’ın kasabada yaşanan Fransız işgali ve katliamlarla ilgili bilgileri yer alıyordu. Saimbeyli’ye geldiğimizde öncelikle Mehmet Baykal’ın dilinden vereceği bilgileri “Tarihi belgelemeye” alacaktık.
    Araştırma ekibimiz ile birlikte kasabanın üstündeki tepede bulunan kalekilise’ye vardık.  Giriş kapısının yan tarafında açılmış bir deliğin savaş sırasında atılan top mermilerinin eseri olduğunu öğrendik. Mehmet Baykal, hüzünle baktı Saimbeyli’ye… Ağarmış saçları ve dalgın bakışları ile yaşadığı olayları anlatırken gözleri dolu dolu oluyordu.
    “-Şu aşağımızdaki duvarlar Ermenilerin Marhasahane binasına aittir. Orada okullar, işyerleri ve kiliseye ait yerler vardı. Savaşın sonunda bu hale geldi” dedi. Bastonunu kaldırarak Türk çetelerinin saklandığı siper yerlerini gösterdi. Ve hatıralarını anlatmaya başladı. Olayları yaşayan ermeni kaymakam Çallıyan Karabit’i, Yarpuzizade Mustafa Efendi’yi ve diğerlerini…  Anadolu Ajansı muhabiri arkadaşımız yapılan konuşmaların fotoğraflarını çekiyordu. Mehmet Baykal’ın elini kaldırması ve açıklamaları kamera kaydına alınıyordu. Ve bir başka şahıs da onun yanı başında ayakta sessizce duruyordu.
    Aynı gün öğle üzeri kasabanın batı tarafındaki yüksek dağın eteğinde uzaktan duvarları görülen tarihi yapının yanına vardık. Mehmet Baykal “- Burası ermeni manastırıdır. Aşağısında da Türklerin askeri kışlası vardı.Burası savaş esnasında silah depolu olarak kullanıldı. Hemen yukarısındaki mağaralarda da cephaneler bulunmuştu” dedi.  Manastırın duvarlarının önemli bir kısmı ayakta idi.  Ve arkasından Mehmet Baykal’ın rehberliğinde yürüyerek az ilerdeki tepenin bulunduğu yere vardık. Tepenin orta yerinde bir insanın rahatlıkla girebileceği bir boşluk vardı. 
     Mehmet Baykal: “- Burası cephanelerin saklandığı yerdir. Türk askeri burasını buldu. Ve cephaneleri ele geçirdi. Haçin’i yok edebilecek kadar cephane vardı burada”dedi.
     Ve aynı gün akşamüzeri Saimbeyli Halk Eğitim Merkezi Müdürünün de yardımıyla saz eşliğinde Haçin’de yaşanmış bir olay “-Melek Hatun ağıdı” söylendi.  Haçin savaşları esnasında esir edilen Türkler arasında bulunan ve Hükümet binasında bulunan melek Hatun, analarının kucaklarından alınan bebeklerin kaynar kazanlarda pişirilerek analarına “kuzu etidir yiyin” diyen katil Ermeni Aram Çavuş ve adamlarının yaptıklarını anlatıyordu.  Ve biz aynı gün gece yarısı Saimbeyli’den ayrılarak Adana’ya doğru yol aldık. Ertesi gece bir yarısında henüz horozların ötmediği bir sırada mide sarsıntısı geçirerek Adana’ya geldik. Ve yorgun argın kendimi yatağa attım.
    Sonraki günlerde çekimini yaptığımız video filmini çözümleyerek olayları yazmaya başladım. “Kalekilise: Haçin ( Saimbeyli Soykırımının dehşet Yeri” kitapçığı” ortaya çıktı. Ve Türkiye Devleti, 1992 yılında aynı çalışmayı kitap olarak yayınladı ve dünyanın önde gelen bilim merkezlerine dağıttı.
    Bu çalışmadan sonra yine bir başka Saimbeylili olan Mustafa ONAR ile aramızda şiddetli fikir ayrılığı ve çatışma başladı. Sanki benim yaptığım araştırmaya başından  karşı idi. Bilgi aldığım insanlar hakkında suçlayıcı ifadelerde bulundu. Nedendir anlayamadım sayın Mustafa Onar’ın karşı gelmesini. Sanki “Benden başka kimseler araştıramaz Saimbeyli Tarihini” demek istiyordu.
     Aradan geçen yıllar sonra 15 Mart 2006 tarihinde Saimbeyli’den Adana’ya gelerek sayın Çağrı Kürşat Yüce vasıtasıyla “Bana Yurtsever hocayı bulun, onu görmem lazım” mesajını aldım. Hiç beklemeden beni görmek isteyen ziyaretçi ile buluştum, adana Atatürk Parkı önünde. “Beni ancak sen anlarsın, seni çok seviyorum, sana söyleyeceklerim var” dedi. Kısa görüşmemiz esnasında Saimbeyli tarihinde ve Fransız işgalinde kaybettiği teyzelerinin hala gözlerinin önünden gitmediğini unutulmaz acılar yaşadığını ve bunları herkesin bilmesi gerektiğini” söyledi. 
    Bir gönül yolcusu ve tarihin tanığı olan bu kişi yaşı 90’ın üzerinde idi ve adı da Ahmet SAYGILI idi. Bu vesile ile oğlu Ramazan Saygılı ile de yakından tanışmış oldu. Ramazan Bey, babasının hatırasına sahip çıkmanın ve ailesi ve hem de Türk milleti için kutsal bir görev olduğunu sık sık vurguladı. Bu yakın ilişkiler sonrasında Ahmet Saygılı’nın hatıralarını derleyerek bir kitap yazmayı düşündüm. Uygun bir zamanda bir araya gelmeyi düşünüyordum. Ki, hiç beklenmeyen acı haberi duyduğumda bütün hayallerim ve düşüncelerim sanki zaman aralığında “durdu” kaldı. Telefonda arayan ses ramazan Saygılı idi: “-Cezmi Bey, babam Ahmet Saygılı’yı kaybettik. Cenazesi için Saimbeyli’ye gidiyorum” dedi.  Söylenecek hiçbir şey yoktu: “Emri hak vaki olmuş, Ahmet Saygılı ‘darıfena’dan (yalan dünyadan) ’dan darıbeka’ya (ebedi aleme) göç etmişti. Geriye onun hatıralarını, kuvayı milliye davasını canlı tutmak ve yansıyan bilgileri derleyerek gelecek nesillere aktarmak gerekiyordu. Ki bu da bir vatan görevi idi. Bu duygular içinde karıştırdım Saimbeyli ile ilgili araştırma belgelerimi…. Ve yıllar önce (1990) Kalekilise üzerinde Mehmet Baykal ile görüşürken ayakta sessizce duran adamın görüntüsü ile karşılaştım. Evet bu şahıs hiç de yabancı birisi değildi. Bana gözyaşları içerisinde “hatıralarını anlatan” Ahmet Saygılı idi.
   

Hiç yorum yok: