31 Mayıs 2011 Salı

DELİKTAŞ'A DOĞRU YÜRÜYENLERİN "YOKOLUŞ" HİKAYESİ!...

-Ermenilerin Ararat filminde Adana Valisi Cevdet Bey'e ağır hakaret ve suçlamalarda bulunmasına tepki olarak Deliktaş kitabı yayınandı.

-Van'ndan Çukurova'ya göç eden Yaşar Kemal'in aşiret mensuplarının hatıraları, Ermeni ve Osmanlı Arşivi belgeleri acı gerçekleri gözler önüne seriyor.


DELİKTAŞ'TA KARINCA GİBİ KAYNAYANLAR

     1984 yılının içinde idi. Kadirli şehir merkezindeki Çamlıkahve'de yüz yüze geldiğim "Kürt Alo" alacaklı Ali Yücel adındaki şahıs ile ayak üzeri bir sohbetim oldu. Ali Bey tatlı bir sohbet  ortamında kendi ailesi, aşiretinin geçmişte yaşadıkları hakkında açıklamalarda bulundu.
"Bizler Vanlıyız: Erçis kazasından. Aşiretimize Luvi derler. Gülhan Bey aşiretimizin beyi idi. Rusların Van'ı işgal ve Ermenilerin isyanı sırasında bizim aşiret Van'dan ayrılarak Bitlis'e doğru gitmiş. Deliktaş'ın orası karınca gibi insan kaynıyor imiş. Oradan kaçarak gelmişler Çukurova'ya..."
     Ali Bey'in açıklamaları yaşanmış bir tarihin akıllarda kalan ve de unutulmayan hatıraları idi. Bahsedilen olaylar 1915 yılı Nisan ve Mayıs aylarında  yaşanmıştı. Erzurum üzerinden Van'a kadar gelen Rus Ordusu yerli Ermenilerin de yardımıyla çıkan savaşlar sonucu şehri ele geçirmişlerdi.
Sonraki yıllarda Kadirli'de Vanlı olarak bilinen kalabalık sayıda ailelerin de aynı hatıraları paylaştıklarını öğrendim. Kadirli'nin Torosdağları eteklerindeki serin suyu bol Kastal Yaylasında bir yaz mevsiminde saın Recep Songül ile tanıştım. Ve ailesinin hatıraları hakkında bilgiler edindim. Recep Bey, ünlü romancı Yaşar Kemal'in kardeşi idi. Van'dan Kadirli'ye  gelişleri, Karamüftüler ailesinin yanında ırgatlığa başlamaları ve bir müddet Ceyhan nehri kıyısında Hamite köyünde yaşadıkları olayları anlattı:
Yaşar Kemal'in daha küçük yaşlarda babasının yakın bir akrabaları tarafından öldürülmesi... Ve Yaşar Kemal'in okumak üzere Kadirli'ye gelişi,  daha sonra da Adana'ya Ortaokul eğitimi için gitmesi, arzuhalcilik mesleğine başlaması ve 1950 yılında Kadirli'de hakkında yapılan bir miting sonrası kasabadan ayrılarak İstanbul'a gidişi, İnce Memed romanını yazması hakkında bilgiler verdi Recep Bey....

PARAMPARÇA OLAN BİR HARİTANIN HİKAYESİ

     1984 yılı içinde görev yerim İstanbul'a döndüm. Osmanlı Arşivi'ne sık sık uğruyor, Türk- Ermeni ilişkileri konusunda belgeler üzerinde araştırmalar yapıyordum. Bir gün fiş yazarak bir harita istedim. Ertesi gün sabahleyin  harita silindirik bir karton içinde önüme kondu. Haritayı açtım. Açılması ile birlikte 'çatırt' sesleri sonrasında harita parça parça oldu. Haritanın çizildiği karton sararmış, pörsümüş, insan eli değdiği içinde parça parça olmuştu. Haritayı band ile  yapıştırdım. Üzerindeki işaretleri, yazıları okumaya başladım. Harita 1916 yılı içinde çizilmişti. Osmanlı Aşiretler ve Muhacirler Genel Müdürlüğü tarafından yapımı gerçekleştirilen haritada Anadolunun kuzey doğu tarafı siyah çizgilerle taranmış bir haldeydi. Buradan oklarla insanların hareketliliği açıklanıyordu.  Haritanın  dilini çözümleyince çizgili bölgelerin Erzurum, Erzincan, Muş, Bitlis, Van, Trabzon ve Elazığ'ın kuzey kısmını içine aldığı ve burasının Rus işgal sahası olduğu ortaya çıkıyordu.
Anadolu kentleri o yıl yoğun şekilde insanların göç ve yerleşimine sahne olmuştu. Sağlık, barınma ve beslenme merkezleri kurulmuş... Savaş şartlarında devlet insanlara yardım eli uzatıyordu. Anadolu dört bölgeye ayrılmıştı. Karadeniz sahilleri, Ankara, Kayseri... Daha güneyde Adana, Maraş, Antep ve Diyarbakır'da insanların yerleşimi dikkat çekiyordu.
Bahsi geçen haritanın 1915 ve 16 yıllarında Rusların Doğu Anadolu'yu işgali, Ermeni silahlı komitacılarının baskı ve tehditleri sonucu yerini yurdunu terk eden Türk yurttaşlara ait olduğunu öğrendim. O yıllarda Anadolu tarihte eşi görülmemiş insanlık acılarına sahne oluyordu. Bir yandan isyan eden, Ruslara yardımcı olan yerli Ermeniler zorunlu göçe sevk ve iskana tabi tutuluyor. 1 milyona yakın Ermeni evinden yurdundan alınarak Suriye ve Irak taraflarına gönderiliyor... Diğer yandan da Rus işgal bölgesinden Türkler kitle göçü yaparak Anadolu içlerine geliyordu. Osmanlı Arşivinden bulduğum 234 numarada kayıtlı haritanın dilini çözümleyince acı gerçekleri de öğrenmiş oldum.

DELİKTAŞ HİKAYESİ KİTAP OLUYOR

     2000'li yılların başlarında Türkiye'yi karalama ve "Soykırım sorumlusu" olarak görme çalışmalarını paranoya derecesine getiren Diaspora (Dış) Ermenileri Ararat filmini çevirdiler. Filmde 1915 yılı Nisan ve Mayıs aylarında Van'da yaşanan olaylar konu ediliyor. Türk askerlerinin  Ermeni mahallelerini ateşe vermesi, çirkin tecavüz sahneleri çıplak kadınların yakılması ve kulaklarda yankılanan çığlıkları... Masum Ermenilerin hakkını savunan bir Amerikalı  Doktor Uşher'in olaylar esnasında ABD bayrağı ile Ermenilere umut olması konusu işleniyordu Ararat filminde. Filmin ana konusu Türk düşmanlığı ve yaşanmış  tarihi olayları bir soykırım olarak dünyaya kabul ettirme çabaları idi. Aslında Ararat filmi ile düşmanlıklar körükleniyor, halklar arasında kin ve nefret duyguları canlandırılıyordu. Rumların, PKK yanlısı çevrelerin de aynı Ermenilere benzer şekilde Türk düşmanlığı görüşlerini terör, basın, İnternet ortamında yaygınlaştırmaları sonucu yıllar önce Kadirli'de Deliktaş hikayesini kulaklara fısıldayan Kürt Alo'nun  anlattıklarını Arşiv belgeleri ve fotoğraflarla zenginleştirerek Deliktaş kitabını yazdım. Kitabın kapak kısmına 'Umuda Doğru Yürüyenlerin Yokoluş/ Soykırım Hikayesi' sözlerini yazarken ellerim titredi. İnsanlar bu kadar kanlı kinli duygular içinde birbirlerini öldürmek istemelerinin mantığı ne olabilirdi.


Hiç yorum yok: