31 Mayıs 2011 Salı

KARSANTILI AHMET’İN KANLI ELBİSESİ…

   -Fransa’nın Adana’yı işgali sırasında 14 Ağustos 1920 günü kurttepe’de mevzilenen Kuvayı milliye  çeteleri içinde Karsantılı Ahmet ve Müfrezesi de vardı.
   -15 Ağustos 1920 günü düşman ateşi ile Karsantılı Ahmet ve 10 kuvvacı şehit düştü.
    -Karsantılı Ahmet’in kıyafetini giyen bir kuvvacı Aladağlar’daki Karaküre köyüne gitti.
    -Karsantılı Ahmet’in hanımı kocasının kanlı elbsisesini giyen kuvvacıyı görünce sevinemedi!
    Karsantılı Ahmet’in mücadelesi de unutuldu gitti!
     Yaz sıcakları bastırdı. Ekinler biçildi. İncirler dallarında yetti. Kavurucu sıcaklardan kurtulmak için Adana’nın kuzeyine Kurttepe civarına gelenler tepelik arazideki bağ evlerinde ve çardaklarda uyumak, serin esen rüzgar ile terlerinin kurumasını sağlamak  mutluluk verici bir olaydı.
Tarihlerin 14 Ağustos 1920 tarihini gösterdiği günde ise durum bambaşkaydı.  Adana şehrini işgal eden düşman Fransızlara bir ders vermek gerekiyordu. Adana’nın burnunun dibinde ve kuzey kısmında Kurtepe’ye gelen kuvvacılar mevzilere yerleşti. Sinan’dan emir geldi: “Daha güneye şehre en yakın yere yerleşiniz. Ve top atışlarına başlayınız.  Kuvvacıların elinde iki top vardı. Teğmen Selahattin’in kumandasındaki top ile Yüzbaşı  Raif Bey emrinde idi.  Sülüklü pınarı ve Kireç ocağı yöresine yerleşen kuvvacılar 14 Ağustos günü barut hakkını vererek topları ateşlediler. Şiddetli gürültü çıkaran topların attığı bombalar Adana şehir merkezine düştü. Fransız kumandan Du Veou’nun karargahının bulunduğu Tırpaniler konağında (Şimdiki İstiklal Ortaokulu)  panik vardı.  Fransız uçakları havalyandı. Kurttepe üzerindeki cephemizin bulunduğu alanda keşif uçuşları yaptılar.
Sessizlik vardı, gece yarısına doğru… Ertesi 15 Ağustos günü sabah güneş doğmadan cehennemi sesler gelmeye başladı.  Tanklar, uçuklar, toplar ve Ermeni destekli kalabalık süvari ve piyade kuvvetleri ile Fransız kumandan ileri harekata geçmişti. Uçaklardan atılan bombalar ve düşmanın ağır birliklerinin ilerlemesi sonucu kuvvacılar bulundukları mevzileri terk ederek kaçmaya başladılar. İbo Osman, Ali Ağa ve diğer kuvvacıların kumandasız bir halde bozgun yaşaması üzüntü verici bir durumdu.
    Aynı günde bulunduğu mevziyi terk etmeyen Karsantılı Ahmet ve müfrezesi son kurşunu kalıncaya kadar mücadele etti.  Aynı anda düşman uçaklarından kağıtlar atılıyordu. Kağıtların üzerinde Adana’nın işbirlikçi Belediye Başkanı Hafız Mahmut ve Müftü Münir’in  imzası vardı. Ve şu sözler yazılı idi:
     “Çeteler bir hiçten ibarettir. Sevgili padişah ve halifemiz hükümetinin emrine itaat ederek Adana’ya gelirseniz sefalet ve perişanlıktan kurtulursunuz. Gelmezseniz kötü (hain) bir inat ve cehaletle belki de, sonunda vilayetimizin elden çıkmasına  ve lanet edilmeye hak kazanmış olursunuz.
     Cenabı hak cümlenizi Hakk’ın yolundan ve mantıktan ayırmasın, Amin” (1).
    Düşman uçuklarından atılan beyannameler Karaisalı köylüleri üzerinde tesirli olmadığı gibi milli kuvvetlerin daha fazla kızgınlıkla mücadele etmesine yol açtı. Düşman kurşunları  Karsantılı Ahmet müfrezesinin üzerine düştü. Ahmet Ağa’nın ağzından  “Allahım” sesleri çıktı. Vurulmuştu. Bedenine isabet eden kurşunlar onun oracıkta yere düşmesine sebep oldu. Yanında bulunan Karsantılı neferlerden 10 kadarı da oracıkta şehit düştü.  Malını mülkünü, Karsantı’nın Eğner köyündeki hızarını her şeyini bırakarak vatan mücadelesi uğrunda şehit düşmüştü Karsantılı Ahmet Ağa, Kurttepe sırtlarında, murt çalılarının arkasında. Çakıt suyu sessizce akıyordu. Geride Salbaş, Pirili, Kırıklı köylerindeki evlerin damları  yalp yalp ederek  parlıyordu.  Tarihler 15 Ağustos 1920’yi gösterdiğinde vaki olan savaş sonrası Karsantılı Ahmet, vatan uğrunda şehit düştü. Rahmeti rahmana kavuştu. O ve onun silah arkadaşları düşman çizmelerinin Çakıt ve Seyhan’ı aşarak Karaisalı topraklarına girmesine izin vermemenin bedelini hayatları ile ödediler.
    Sonra sessizlik oldu. Kuvvacılar geldiler olay yerine. Durum Sinan Paşa’ya da bildirildi.  Bir kuvvacı Ahmet Ağa’nın elbisesini çıkardı. Kendi üzerine giydi. Ahmet Ağa’nın silahını da eline aldı.
     Oracıkta açılan çukura Ahmet Ağa’nın cesedi dualar okunarak kondu. Alelacele üzerine de kesilen murt çalıları da yerleştirildi. Kuvvacıların hece taşı dikerek üzerine de isim yazacak vakitleri de yoktu.  Can pazarında hayatta kalabilmenin yolu yeni mücadeleler yapmaktı.  Ahmet Ağa’nın elbisesini giyen kuvvacı, atına binerek Karsantı’nın  Karaküre köyüne doğru gitti. Kulakları sağır olmuştu sanki kuvvacının . Gözleri dalgın idi.  Atının ayak seslerini duyamayacak kadar sağır olmuştu sanki.   Karaküre köyüne yaklaştı. Karşıda Ahmet ağa’nın konağı göründü. Atlıyı gören Ahmet Ağa’nın karısın dışarı çıktı.  Gelen Ahmet Ağa’ya benzemiyordu. Atlı Ahmet Ağa’nın konağının önüne kadar geldi. Ve durdu Karşısında saçları ağarmış çoluk çocuk sahibi köylü kadınını gördü. Tek kelime bile edemeden bir süre sessizce bakakaldı. Gözlerinden yaylar geldi: “Allah rahmet eylesin” dedi. 2Ahmet Ağa’nın silahını ve elbisesini ben aldım, mücadele devam edecek. Ahmet Ağamız ve müfrezemizden 10 arkadaş şehit oldu” derken bile ağlamamak için kendisini zor tutuyordu.  Daha aşağılarda, Seyhan nehrinin akıp gittiği Aflak, Gübe taraflarında, Salbaş’ta  düşman uçaklarının  sesleri kulakları tırmalıyor ve gökyüzüne doğru savrulan kağıt parçacıkları öteye beriye uçuşuyordu. O kağıtları kimin niçin attırdığı belli idi.  Uçaklar yere doğru dalış yaptıklarında küçük küçük demir parçaları atıyordu, ki kuyruğu pervaneli, füzeye benzer mıknatıs görünüşlü demir parçaları idi bunlar. Ağaca değdiğinde delip geçiyordu. İnsan üzerine isabet etse parçalardı. Ahmet Ağa’nın hayat arkadaşı Karsantılı köylü kadın ellerini açtı ve sadece “Vatan sağolsun” diyebildi. Geride kalan çocuklarına kol kanat germesi, yetiştirmesi yeri geldiğinde babalarının yolunda “kuvvacı olarak”  mücadele etmelerini sağlaması gerekiyordu.
1.      Kasım Ener, Adana Cephesi, s. 208-213

Hiç yorum yok: