3 Haziran 2011 Cuma

HAÇİN’DEKİ AMERİKA

    -Tanin gazetesi muhabiri Ahmet Şerif, 1910 yılında Adana’ya geldi. Savaş sonrası Adana ve çevresinde gördüklerini yazdı.
    -Haçin (Saimbeyli) kasabasına geldiğinde Amerikan Koleji’ni gördü ve hayran kaldı.
    -Toplumsal çelişkileri yazdı, Osmanlı ülkesinin çökmekte olduğunu açıkladı.

       1909 yılı Nisan ayı içinde Adana’da yaşanan Türkler ve Ermeniler arasında kan dökülmesiyle sonuçlanan “İğtişaş” iç savaşından sonra Tanin Gazetesi Muhabiri Ahmet Şerif, bölgeyi dolaştı, gördüklerini yazdı. ABD’den gelerek Torosdağlarının yüksek bir yerinde Haçin (Saimbeyli) kasabasında açılan misyoner okuluna da uğradı ve gördüklerini yazdı(1):

        Biraz bekleyişten sonra oklun tam bir Amerikalı olan  nazik  ve iltifatçı kadın müdürü bizi kabul etti. Ve dairenin her tarafını gezdirdi. Kadın müdür Fransızca bilmiyor, pek eksik telaffuz ettiği Türkçeyi de İngilizlere özgü bir şive ile harfleri uzatarak söylüyor. Bunun için aslen Ermeni olup Türkçe ve ingilizceyi pek iyi bilen bir kadın öğretmenin aracılığına başvurmaya mecbur olduk. Bu vesile ile müessesenin nasıl ve ne zaman kurulduğunu, yani hayat hikayesini sordum. Amerikalı kadın müdür gülerek türkçe “Kozanoğlu buradan kalktıktan sonra” dedi. Ve İngilizce ayrıntılı bilgi verdi. Miss Coffing adında bir kadın kırk sene evvel kocasıyla beraber bu bölgeye geliyor ve İskenderun’dan hareketten sonra yolda kocası öldürülüyor. Fakat cesur ve müteşebbis misis (bayan ameramılı misyoner)  boyun eğmiyor, yüce gayesini takipten vazgeçmeyerek Haçin’e varıyorsa da o vakit buraların beyi olan Kozanoğlu ile anlaşamadığından memleketine geri dönmeye mecbur kalıyor. Bu olaydan beş, altı sene geçtikten sonra, Kozanoğlu-kadın müdürün dediği gibi-kalktıktan sonra tekrar geliyor. Haçinlilerin alaylı ve küçümseyici gülümsemeleri arasında bu yeri seçiyor ve birçok para sarf ederek inşaata başlanıyor, 1888 yılında Amerika-protestan kuruluşu kesin olarak kuruluyor.Miss Coffing daha bir çok yıl çalıştıktan ve halkı kendine çektikten sonra yaşlılığı dolayısiyla idareyi kendinden sonrakilere bırakarak memleketine dönüyor. Hala burada olmadığı halde, yardım ve uyarmalarına devam ederek yaşıyor. Bu kısa hikayeyi  kadın müdür hem saygıyla anlatıyor, hem de duvarda levent gibi ata binmiş, zeki bakışlı, otuz, kırk yaşlarında bir kadını gösteriyordu. Biz Türkler okulun her tarafında göze çarpan alışmadığımız düzenden dolayı şaşırmış idik.
    Dışardan ufak görülen binanın içinde neler yoktu.Şehirde benzerini gördüğümüz çocukları sanki burada değiştirmişlerdi. Okul küçük ve büyük kızlarla,küçük çocuklara ait idi. Bunlardan öksüzler ve fakirler ve özellikle köylüler yatılı olup. Diğerleri gündüzlüdür ve bunlar ufak bir ücret de verirler. Okul beş altı kadın öğretmenin idaresindedir. Okulun bütün kısımlarında dershanelerde, yatakhanelerinde temizlik ve düzene son derece dikkat ediliyor. Kız ve erkek öğrencilerin yüzlerinden hayat, kan fışkırıyor. Ne yalan söyleyeyim, bu duruma imrenme değil, kıskançlık duydum ve bunları görmek istemiyerek Amerikanın bilmem neresinden gelen adamların  Türkiyenin en ücra bir köşesinde uyandırdıkları bu küçük uygarlık örneğinden üzgün olarak ve bir Osmanlı sıfatıyla utanarak çıktım. Böyle Osmanlı kuruluşları görmek için kim bilir daha ne kadar bekleyeceğiz.
     Bundan başka Almanların Protestan, İtalyanların katolik kuruluşları var. Almanlar özellikle sanayi, el işlerini teşvik ediyor. Müesseselerinde güzel ve sağlam kumaşlar dokuyorlar. Amerikalıların çeşitli yerlerdeki kuruluşları birbirine yardım ediyorlar.Mesela Çin’den buraya yardım geliyor. Sonra buradan karşılık veriliyor. Asıl Ermenilerin de çeşitli okulları, kiliseleri ve yetimhaneleri varsa da ötekilerin parlaklığına, gösterişine karşı pek sönüktür. Haçin, Protestan ve katolik etkisine pek uygun bir rekabet alanıdır.Fakat şu an için protestanlık daha parlak ve etkilidir. Katolikler- kendi deyişlerine göre-dört yüz evi geçmediği halde Protestanlık bin evi kendine bağlamış ve etkisi dikkate değer bir şekilde günden güne artmaktadır. Çünkü bunlar daha çok fedakarlık yapıyorlar.
     Basit tam anlamıyla bir Haçinliyi gözümün önüne getirerek düşünüyorum: Bu bir cahil adamdır hayatın bütün gerçeklerinden habersizdir. Aslen Ermeni ana babadan doğduğu dininin gerçek yüzünü bilmez. Bu huyun etkisi altında iken onun Ermeni inançlarını inceleyip iyi ve kötü taraflarını anlayacak dini bir vicdana sahip olması mümkün değildir ki, Katolikliği veya hristiyanlık tarihinde yeniliğe ve vicdan hürriyetine doğru ilerleme adımı demek olan Protestanlığı anlayabilsin ruhuna inebilsin. Onu mezhep değiştirmeye sevk eden şey pek maddi ve sefildir, sırf maddi çıkar ve paradır. Ve bugün Protestanlar daha fazla para harcadıkları için taraftarları çoktur. Eğer yarın Katolikler yaparlarsa onların taraftarı daha çok olacaktır.Gerçi vicdan hürriyeti teslim edilmiş, kutsal bir hukuktur. Halis bir Osmanlı ruh ve  duygusuna  sahip olduktan sonra protestan olsun, Katolik olsun önemi yoktur. Fakat herhalde Osmanlı hristiyanlığı üzerine bu kuvvet ihmale gelmez. Bu kuvvet Ermeni vatandaşlarımızın cehaletinden çok ihtiyacından faydalanıyor.
     Haçin halkı ne kadar çalışkan olsalar yine yaşamakta zorluk çekerler. Çünkü onların işleri çiftçiliktir. Halbuki bu toprak binlerce kişinin tarımla uğraşmasına uygun değildir. Dere içinde her evin bir oda içi kadar bahçesi var. Bu bahçe iki olamaz, her aile bahçesini canı kadar korur. İşte geçimdeki bu darlık Haçin halkını her sene vilayetin daha uygun taraflarına sevk ediyor ve çok defa gittikleri yerlerde kalaycılıkla uğraşıyorlar.
    Üç gün ve dört gece kaldığım Haçin’de, durumuna karşı kalpten üzüntü ve acılar duyarak,mutlu geleceği için vicdani dilekler sunarak, Osmanlı memleketlerinin bugün frenginin savaş dalgaları arasında kaptansız, dümensiz, başıboş bir gemi gibi çalkalanan bu ünlü sefaletinden adeta kaçtım”.
Bak. Ahmet Şerif, Anadolu’da Tanin(yayınlayan Çetin  Börekçi), İstanbul-1977, s. 262-63

Kaynak: Cezmi YURTSEVER, Çukurova Tarihi ve http://www.cezmiyurtsever.com/

Hiç yorum yok: