4 Haziran 2011 Cumartesi

İNGİLİZLERE ESİR DÜŞEN SÜLEYMAN’A AŞIK OLAN İNGİLİZ HEMŞİRE

-Esir kampında tedavi gören Fekeli asker ve Süleyman’a aşık olan İngiliz hemşire Betty ile aralarında geçen ilginç olaylar
-Betty ile Süleyman evlendi. İngiltere’de fabrikaları olan zengin bir aileye damat oldu.
-Ancak Fransızların Adana’yı ve Kozan’ı işgal etmesi üzerine işler değişti
                                          Osmanlı askerinin cenazesi taşınıyor
                                          Filistin'de yaralı Osmanlı askerleri
.      Kumandan soruyordu:
    “-Neden, teslim olmadın,onca insanın ölümüne sebep oldun? Süleyman’ın cevabı ise:
    “- Kumandanımız bize sıkıya tenbih etti. Bizler vatanımız için kanımızın son damlasına kadar savaşmaya yemin etmiştik. Ben vatanım için mücadele ettim. Bundan da pişman değilim.
    Süleyman bir süre esir kampında tutuklu olarak kaldı. Askeri mahkemeye çıkarıldı. Benzer soruları İngiliz hakim de sordu. Süleyman aynı şekilde cevaplar verdi.  Olay esnasında Süleymanın da dahil olduğu askerler arasında bir düşman casusu vardı. Onun sayesinde İngilizler her şeyi önceden öğrenmişlerdi. İngiliz hakim de Süleyman’ın cesaretine hayran kaldı. Ve Süleyman ‘savaş esiri’ olarak limanda gemileri yükleme işinde çalıştırıldı. O biliyordu ki Süveyş Kanalından geçen her gemi Çanakkale’ye asker ve cephane götürüyordu. Yükleme esnasında vincin ucunu serbest bırakıyor, yüklemenin başarısız olmasını sağlıyordu.
     Süleyman’a düşman elinde esir kampında yaşamak kapana kıstırılmış bir fare gibi çekilmez sıkıntıların yaşanması idi. Çoğu günler çaresizlik içinde acılar çekti. Derdini içine attı. Ve hastalandı. Gözleri kararmış, terliyordu. Umutsuzluk, acılar… Daha da beteri memleketten haber alamamak onun iç in dayanılmaz sıkıntı idi. Hastahaneye kaldırıldı. Tedavi altına alındı. 
    O günlerde hastahaneye askeri tabib yüzbaşı olarak ‘Betty’ adındaki İngiliz subayı geliyordu. Sağlık hizmetlerini denetliyor, temizliğe, askerlere uygulanan tedavi yöntemlerine nezaret ediyor, emirler veriyordu. Süleyman’ın da yattığı odaya geldiğinde karşısında dalgın bakışları, pehlivan görünüşü, mavi gözleri ile yiğit bir delikanlı vardı. Elinde defter olduğu halde, Süleyman’ın kolunu tuttuğunda kalbinin titrediğini hissetti. Beklenmeyen duygular kapladı vücudunu. Ona dokunmak ve gözlerine bakmak bambaşkaydı. Süleyman’da kendisine karşı nezaket içinde bakan, ilaç yazan Betty’e karşı aynı duygular içindeydi. Görünüşte karşılıklı düşman olan ülkelerin yurttaşları idiler. Ama en nihayet insandılar. Kalbleri,birbirine karşı sıcak duyguların sevginin doğmasına engel değildi. Süleyman’ın odasından çıkarken bile gözlerini ayıramıyordu. Geriye dönüp tekrar tekrar baktı. Süleyman da bambaşka duygular içindeydi. Kalbinin heyecanlandığını hissetti. Betty’nin sarı saçları, yeşil gözleri, dalgın bakışları ve elini uzatırken ona dokunuşunu tekrar tekrar yaşamak istiyordu.
    Düşmanın esir kampında sıkıntılar içinde çaresizliği oynayan hastahaneye kaldırılan Süleyman, bambaşka bir insan oldu. Kısa zamanda iyileşti. Betty, sık sık hastahaneye geliyordu. Süleyman’a gönlünün sultanına karşı elinden gelen yardımı esirgemedi.
    Geçen günlerde Süleyman iyileşti. Onun esir kampına gitmesini istemiyordu Betty. Yanı başında bulunmasını büro hizmetlerinde çalışmasını istiyordu. Süleyman, kendisine verilen görevleri başarı ile yerine getirdi. Kısa zamanda Arapça ve İngilizceyi öğrendi. Kulaklarını tırmalayan hiç unutmadığı ilk sözler ‘ I Love you, Süleyman’ idi. Bu sözlerin ‘seni seviyorum’ anlamına gediğini kısa zamanda öğrendi.  Geçen yıllarda Süleyman ‘düşman elinde esir kampında’ yaşamasına rağmen gönül ferman dinlemiyor misali sevdiği kadınla bir arada, çok yakınında olmanın sonsuz mutluluğunu yaşadı. 1918 yılı Ekim ayının sonlarında Mondros Mütarekesi imzalanmış, esirlerin karşılıklı serbest bırakılması kararına varılmıştı. Betty, Süleyman’ın elini sımsıkı tuttu: ‘Süleyman, seninle İngiltere’ye gidelim. Orada mutlu bir yuvamız olur. Seninle hiç ayrılamayız. Ölünceye kadar beraber oluruz”. Süleyman,kalbinin sesini dinledi. ‘Ağzından çıkan ‘okey’ sözü ile teklifi kabul ettiğini açıkladı. Birlikte Londra’ya döndüler. Orada Süleyman’ı yeni bir hayat bekliyordu. Betty’nin babası zengin bir fabrikatör idi. Kızı Betty’nin isteklerini kıramadı. Damadına sahip çıktı. Onun şehri dolaşması için altına son model Rolly Royce marka bir araba verdi. Süleyman, sanki rüyada gibiydi. Mavi takım elbisesi, beyaz eldivenleri,papyon kravatı, yılan derisinden ayakkabısı, foter şapkası ile sanki bir İngiliz Lordu olmuştu. Yaşantısı ‘centilmen’ bir erkeğin görüntü idi. Sanat gösterilerini izliyor,gazeteleri okuyor, dünya havadislerini takip ediyordu. Ama kendi ülkesi Anadolu’da neler olduğu da onun en çok ilgi alanına giriyordu. 19l9 yılı içinde Anadolu’nun bir baştan bir başa düşman işgaline uğradığını öğrendiğinde kahroldu.

Hiç yorum yok: