4 Haziran 2011 Cumartesi

OSMANLI MALİYESİ İFLAS TOPUNU ATMIŞTIR!

1895 yılı ekim ayında başlayan Zeytun Ermeni isyanları kısa sürede iç savaşa dönüştü.    -Osmanlı devletinin çökmekte olduğu hakkında bilgiler Ermeni isyancılar arasında yaygın olarak konuşuldu.     -Halepli bir Ermeni Osmanlı maliyesinin iflas ettiği hakkında mektup yazmıştı.  
     Güz mevsiminin gelmesi ile birlikte ağaçların sararıp solan yaprakları yere düşmeye başlar. Biraz sonrası soğuklar, ayazlar, kar yağması ve kış mevsimidir. Bahsedilen Maraş bölgesi coğrafyasının da görünüşüdür. Ekim ayı içinde Maraş’ın ünlü Bertiz üzümleri de son ürünlerini verir. İnsanlarda  yazdan kalan bolluk ve bereketin kazancını elde etme mutluluğu vardır. Ama yine insanların birbirlerini dost görmesi halinde bu böyledir.
    1895 yılı ekim ayı içinde ise durum bambaşkaydı, Maraş yöresinde. Bir  yanda Batılı ülkelerin baskıları sonucu Osmanlı yönetimi doğu’daki altı vilayette (Erzurum, Van, Muş, Bitlis, Elaziz, kısmen Diyarbekir) Ermeniler lehine reformlar yapmayı kabul etmişti. Özellikle İngiltere Osmanlı’yı kendi yumuşak karnından vurmak için “ermeni sorunu”na destek veriyor, hatta İngiltere’nin çıkarları doğrultusunda Ermeni sorunu çözülmezse savaş gemilerini İstanbul’a kadar göndereceği tehdidinde bile bulunuyordu. İşte bu şartlar altında Ermeni siyasi liderlerinin hayali olan Ermenistan ve ona bitişik durumdaki Kilikya’nın (Adana ve Maraş vilayetlerini içine alarak Akdeniz’e ulaşır)  Ermeni devleti içinde yer almasını sağlamak için silahlı isyan veya başkaldırı hareketleri gündeme geldi.
     Osmanlı İçişleri Bakanlığı’nın 28 Ekim 1895 tarihinde Maraş şehir merkezinde Çorbacıyan Agop’un evinde yapılan arama sonucunda ele geçirilen belgelerde isyan hazırlıkları ile ilgili çok özel bilgiler elde edildi(1).
     Halep’ten 28 Ekim 1895 ( 15 Rebiyülevvel 1311) tarihiyle kaleme alınan ve Maraş’taki Dragas’a ulaştırılan mektupta yazılı olanlar Zeytunlu Ermeni isyancıların neler yapmaları gerektiği hakkında bilgiler içeriyordu. Ki bahsi geçen mektupta yer alan sözler:
      “Can Beraber, Biraderim Dragas!     Ekim 1895 tarihli mektubu “Z” ile başlayan memleketten yani Zeytun’dan aldım. Bildirileri adamlarımıza yetiştirdim. S ve Ş şehirlerine dahi gönderdim.      Geçen hafta buradaki İngiliz sefareti tarafından bize gönderilen telgrafnamenin suretini yazmış idim. Kararnameyi imza etmeyen kalmamıştır. Bu haber Ermenilerin yüreğine kuvvet verdi. Ve bizim topluluklardan mektuplar yağmaya başladı. Mektuplar isyanın/başkaldırının ileri götürülmesini veya sessizliğe bürünme ile ilgilidir. Hiç birisine cevap vermedim. Sebebi, bu bölgeyi bütün bütün ele geçirmek için  tarafınızdan ruhsat alınmak içindir. Sefirin (elçinin( bize resmi tebliğ ettiği telgrafta bizim isyan edenlere ufak bir harekette bulunmamalarını tenbih etmekliğimizi yazmış idi ki, ben bunu size göndermiştim.İşin son derecesini görmek istedim. …     Avrupa’nın istediğini sultan (padişah Abdülhamit) kabul etti. Padişahın kabul ettiği yalnız altı vilayet için olduğu halde, bunu yeterli görmeyiz. İster istemez verecektir. Çünkü o yerlerde kan döküldü. Kilikya ahalisi rahat dururlarsa delidirler. Altı vilayet Ermenileri gibi Kilikyalılar da kan dökerler ise ayrıca bağımsız bir hükümet almak için bu günkü fırsattan istifade ederler. Sefir benim görüşlerime hak verdi ve Kilikyayı iyice anladığını ve Kilikya’nın altı vilayetle birleşmesi lazım geleceğini İstanbul’dan konsolosuna yazdı.      Valiye gelen telgraf bizi memnun etmedi. Kilikya’nın kuvveti pek önemlidir. Sefir şaştı kaldı. Ve isyan işi büyük adamların elinin içinde olduğunu duydu. Ve Zeytun’daki isyan hareketinin desteklenmesi lüzumundan bahsederek Sultanın (padişahın) kabul etmesine çalışacağına söz verdi. …     Kilikya’nın yerinin önemi ve savunmasının derecesi, kuvveti bilinmektedir. Onbin askerin kuvveti saldırarak ele geçirmeye yeterli değildir. Zeytun, Alabaş, Fırnız, Haçin gibi yerlerdeki Ermeniler her türlü endişeden uzaktırlar. Oradaki istiklali (bağımsızlığı) şimdiden açıklamalılardır. Ve dünyanın sonuna kadar böyle devam edeceklerini bilmelidirler.      Osmanlıların bu havalide ancak üç-beş yüz askeri  vardır. Bunan da yarısı Süveydiye (Samandağı)  iskelesine gönderilmiştir. Yalnız altmış atlı asker harp ilanı ve cesaret gösterisi için  ol tarafa gelmiş ve (Zeytun )kasabasının  içinde bir tabur namını almıştır. Osmanlı’nın ekonomik gücü iflas topunu atmıştır.      Ah Sevdiğim!     Şu fırsat vaktini ganimet bilin ve hiçbir şeye inanmayın. Daima kavga edin. Galebe sizdedir. Kilikyayı ele geçirdiğiniz vakit, bütün milleti kurtarmış olursunuz”…           Velhasıl  Ermenilerin son günüdür. Ya bağımsızlık ya ölüm!O’na göre hareket edip bu fırsat elden çıkarılmamalıdır. Sonradan kan döküleceğine şimdi dökmeliyiz. Hatırdan çıkarılmasın, Avrupalıların desteği Ermenileri korumak için değildir.Ancak kendi çıkarları içindir. Zira Ermenistan isyanına  katılmayıp da ileri götürülmezse Şark meselesi (doğu sorunu) ortaya çıkacak ve bu durumda büyük bir kayba yol açacaktır. İşte bunun için yardım yapmaya mecburdurlar. Avrupa kendi çıkarları için  isyanları yaptırmamaya eğilimli olsa bile , biz şaşkın olup ta  başkaldırıdan geri durmamalıyız. Çünkü amacımız  sonsuza dek bağımsız yaşamak veya ölmektir. Ölür isek Türkiyeyi de öldürüp Avrupa’nın çıkarlarını sona erdirmeye çalışmalıyız. Biz ölmeyeceğiz. Bu isyanı ne kadar ileri götürürsek  İslamlar ölecektir. Avrupa devletleri Türkiyeyi parçaladıkları vakit  büyük bir kısmı bize terk edeceklerdir”…
    İşte bu şartlar altında başladı Zeytun Ermenilerinin isyanı, amaçları kan dökmek olan bu isyancılar, Bertiz üzümlerinin pekmezini yapmaya hazırlanan Maraş’ın Türk köylülerinin kanını dökmeye ant içmişlerdi. Ve umut olarak da Avrupa ülkelerini görüyorlardı. Bildikleri bir şey vardı ki, Osmanlı’nın ekonomik durumu iflasta idi. Ne padişahın nede Maraş Valisi’nin çıkması muhtemel olayları önleyebilecek gücü yok gibiydi1.

Hiç yorum yok: