4 Haziran 2011 Cumartesi

KATLİAMIN SONUÇLARI

    Amerikalı misyoner Rosa Lambert’in 1909 Adana olayları hakkında yazdığı anılar kitabına eklenen rapor ile 76 Ermeni din adamının Adana yakınlarında öldürüldüğü açıklanıyor.    -Aslında böyle bir olay yaşanmamasına rağmen bir Ermeni kadınının anlatımına dayandırılan hikayenin yalan olmasına rağmen Ermeni diasporası aynı konuyu batı dünyasında tanıtmaya devam ediyor.
    -Saygıdeğer Dr. Nejat Yaycıoğlu’nun çevirisini yaptığı Lambert’in hatıralarındaki “Katliamın Sonuçları” kısmını aynen sunuyorum:
                                                                                                                                     
Amerikalı Misyoner Öğretmenler Haçin'e Geliyor
    “Askeri birliğin Haçına vasıl olmasından kısa bir zaman önce, Çukurovada vuku bulan katliamların korkunç  haberlerini aldık.
Bir çok hrıstiyan köyleri tamamen silinip süprülmüştü ve tek bir Ermeni sağ bırakılmamıştı.Türkler ve Ermenilerin karışık olduğu yerlerde, Ermeni mahalleleri tahrip edilmişti. Fakat, şurada burada, hiç dokunulmamış yerler bulunuyordu bunun sebebi de yağmayı yürüten subayın, muvafık bulmamış olmasıydı, takdiri böyleydi.
       Dul kadınlar ve yetim çocukların yüzlercesi, sürüler halinde, Çukurovadan ayrılarak  Haçına ve bize yakın köylere  döndüler.
Sevdiklerini kaybetmişlerdi ve bazılarının anneleri , babaları ve yakınları gözlerinin önünde insafsızca öldürülmüştü.Paraları pulları yoktu, Üstleri başları yırtık, ayak yalın, hasta, benizleri solmuş, ve hemen hemen tanınmayacak hale gelmişlerdi.Bunlar
ovaya inmiş olan , çalışmak için, üç bin Haçınlının, anneleri, eşleri, ve çocukları idiler.[1]
Hemen  hemen hepsi misyon binalarına doluştular ve başlarından geçen felaketleri  bizlere anlattılar. Bazılarının sağ kalmış bir tek erkek  akrabası yoktu.  Kadın cinsinin,   aile içinde, korunmaya  mutaç olabileceği, ve  geçinebilmek için elinden tutabilecek kimse olmayabileceği , bir dayanağı bulunamayabileceği , akılda tutulursa, bu olayın
sonuçları daha iyi anlaşılır. Bir ailenin yakın akrabalarından 23 kişi öldürülmüştü.[2]   Diğer bir  32  çocuk ve torun  bulunan bir ailede ise,  yatalak büyükbaba ve büyükanne ve  bir çocuk ve bir torun kalmıştı.
Haçin'de Türk-Ermeni Dostluğu

     Bazıları aklını oynatmıştı ve diğer bazılarıda şiddetli bir sinir krizinin  sınırında  bulunuyordu.
     Karısına ve çocuklarına neler olduğunu bilmeyen bir yaralı  tek başına, Haçına döndü. Daha sonraları, karısının epeyce dolaştıktan sonra, bir köye sığınmış olduğu meydana çıktı. Küçük bir yavru, başka bir kasabada, bir çok , çaresiz ,yetimlerle beraber , sokakta bulunmuştu.   Hayırsever kişiler tarafından başka bir  kazadaki yetimhaneye gönderilmişlerdi. Bu aile,  her tarafa  yayılmış dağıtılmış ailelerden, sadece , birisiydi. Ancak , zamanla, belki, yaşamakta olup  ,  kurtulabilenlerin , bir araya gelip gelemeyeceklerini zaman gösterecekti.
      Türk köylülerine Haçın kasabasının  katliamdan korunmuş olduğunu anlatmak mümkün değildi, Haçına dönüşlerinde, ürkek dul kadınlar ve yetimler önlerinden geçerken, yüksek sesle
teessüflerini haykırarak ifade etmişler ve bütün Haçını yer yüzünden silemediğiniz için utanmalısınız demiş ve  geride daha çok sayıda  gavur kaldığı için, katliam fikrini göze alamadınız ,    demişlerdi.
       Bize sığınmış olan yoksul ve perişan kadınlar ve yetim çocuklar  arasında,   Saygeçitli  tüccarların eş ve çocukları da vardı. Birbirleri arkasından sökün edip gelenler, papazların, delegelerin, ve papaz yardımcıları ve tüccarların ve bizim yetimhanenin kız bölümünün başöğretmeninin dahil
olduğu 76 kişinin nasıl öldürüldüklerine şahit olduklarını söylemeleri  bizleri çok üzmüştü.
     Kervandakiler, Sis resmi öneticilerle  ( mutasaarıf ?) ile temas kurarak, yola devam etmelerinde  bir mahzur olup olmadığını sorduktan sonra, onun muvafakatı ile yola devam etmişlerdi ki, bir veya iki saat sonra, Kozanlılara, Adanada  , şehrin yanmakta olduğu ve hrıstiyanların katledilmekte olduğuna dair haber gelmişti.
      Kilisenin , ruhani dernek  üyelerinden birinin karısı, kervanla Adanaya doğru gidenlerden biriydi ve hemen damadını at sırtında süratle giderek kervana yetişmesini önerdi ve yola devam etmenin tehlikeli olduğunu , ve geri dönmeleri gerektiğini söylemesini istedi. Onlara ,  Saygeçitte, yükleri indirmişken yetişti. Maalesef o zamana kadar , Türkler  , kervana el koymuşlardı.
       Haberci de ayni akibeti paylaşmak üzere , kervandakilerin arasına sokuldu.
       Yolcuların hepsi kirli ve rutebetli hanın içini dolduruldu.  Gece karanlığında,  çılgın Türk gürühu,  hanı sarmıştı.Bütün gece, kendilerini bu kana susamış  düşmanlardan kurtarması için Tanrıya  yalvardılar. Tanrının takdiri öyle değilse, bekledikleri sırada kendilerini ölüme alıştımaları lazımdı. Şafak vakti daha sabah olmadan, papaz yardımcılarının eşi, sinir krizi geçirerek, elem ve keder içinde,   başında yolunmadık saç bırakmamıştı. Nihayet güneş doğdu,  meşin eğerli bir Türk atlı son sürat köye girdi, Adanadan dün gece yarısı geldiğini söyledi ve bir evrak çıkararak  valiliğin istediği kadar hrıstiyanı eline geçirdiğini , o sebeble başkasına ihtiyacı kalmadığını ve yollarda kalaların getirilmemesini dağıtılmasını emrediyordu.
        Hepsi esir alınmıştı ve akıllarından bir yığın kurtuluş çareleri geçirirken, kapı açıldı ve yönetici ( muhtar olabilir ?) içeri girdi. Müslümanların hiçbir kötü niyeti olmadığını, fakat Ermenilerin elinde silah bulunduğunun meydana çıkarıldığından dolayı bu heyecan ve gerginliğin başlamış olduğunu söyledi. Silahlarınızı, paralarınızı saatleriniz, ziynet eşyalarınızı, ve bavullarınızı bırakın,Bize teslim edin, ondan sonra beni takip edin, sizi , koruyabilmek için, kendi evime  götüreceğim, dedi.
     Her ne kadar, bizim işçilerimiz ve beraber çalıştığımız kişiler, bu yönetmenin sözlerine inanmadılarsa da, başka bir alternatifleri yoktu. Kervan yolcularının hepsi, bizim hepimizin ne gibi kıymetli eşyamız varsa alabilirsiniz, yeter ki, bizi koruyun, dediler ve  bu konuda  yöneticiye güvence verdiler.Türk soyguncular abdestlerini almışlardı ve şimdi cami içinde,  silahları ellerinden alınmış ve yönetmenin evine götürülmüş, Ermenilere karşı, ölümcül planları konusunda Tanrının, kendilerine yardımcı olması için dua ediyorlardı.

Ermeniler Tarafından Öldürülen Kürt Genco Çavuş
       Namaz bittikten sonra, camiden çıkanlar, kervan yolcularını korunmaya  söz vermiş olan yönetmenin evine geldiler. Kapı açılınca, kervan yolcularının karşısına,kana susamış, fanatik
dinci kişiler ellerinde kılıç, bıçak, sopa, tüfek ve baltalarla  çıktılar.Yüzlerinde canavarca bir ifade, zavallı yolcuların
çığlıklarıyla meydana getirdiklerinden çok daha fazla utanılacak bir manzara oluşturuyordu. Şehit namzetlerinin üstlerinde  giyim eşyaları çıkartıldı sadece bir donları kaldı.Haçının First Church kilisesinin papazı, yolculara birkaç kelime söylemesine müsaade edilmesi için yalvardı. Onların adalet duygusuna ve merhametlerine sığınmak istedi , bundan bir fayda göremeyince, Allahtan korkun dedi, fakat bir Türk bir adım ileri attı, papazı sakalından yakaladı ve öne doğru çekti ve öldürdü. 
     Bundan sonra Haçının baş papaz yardımcısına sıra geldi.Karısı kurtarmak için arkasından koştu, fakat her ikisi de kurşunlandılar ve  karısının vücudu ölen papazın üstüne yığıldı.
Bazıları ölünceye kadar sopalarla  dövüldüler, bazıları kılıç darbesiyle can verdi, ve bazıları da baltalarla öldürüldü. Kervan yolcuları arasındaki kadınlar , her zaman olduğu gibi en sona bırakıldı.Bunlar , kibirleri kırıldıktan   sonra  tarif edilemeyecek kadar ağır rezalete tabi tutulup öldürüldüler.
       Bir Türk kapıda bekledi ve birbiri ardından on altı kişiyi öldürdü.Çok yorulduğunu söyleyerek kendi yerine geçmesi için başka birini çağırdı.
       Misyonerler toplantısına gidenlerin  hepsi öldürüldükten sonra, sıra kervan yolcularından   hrıstiyan  tüccarlara ve eşlerine geldi.Son 2O seneden beri her yıl kış aylarını  Haçında beraber geçirmişlerdi. Bu tüccarlardan biri, katillerin önünde diz çöktü ve her kolunda bir küçük çocuk olduğu halde ve  Allah rızası için çocuklarımı yetim bırakmayın diye yalvardı. Katiller şu cevabı verdiler: Çocuklarını yere bırak, yoksa onları da öldürürüz. Tüccar çocuklarını söylendiği gibi yere bıraktı ; çocuklarının ve  karısının gözlerinin önünde,  tüccarı öldürdüler.
     Ayakkabı tamircisi ,  henüz  Türklerden biri için, bir çift ayakkabıyı bitirmek üzereydi ki,’’ hayatımı bağışlayın bu çift ayakkabıyı size vereyim,’’ diye yalvarmasına rağmen, ayakkabıya son dikişi geçirdikten  sonra , ayakkabının sahibi tarafından öldürüldü.[3] İki düzineden fazla küçük çocuklar ve  dul kalmış kadınların bazıları bu dehşet verici ve vahşet dolu  sahneleri hayatları boyunca unutmamaları için canlarına kıyılmamıştı.[4]
       Ölenlerin vücutları bir öküz arabasına yerleştirildi  ve diğer bir kısmı atların arkasına bağlanarak sürüklenmek suretiyle , köpekler ve çakallar tarafından parçalanmak üzere, yolun kenarındaki çukurların içine atıldı.
 
       Misyonerlerden biri hayretini şöyle ifade etti: ‘’ Şaşılacak bir şey ! Böyle büyük ve misafirperver  bir ova olsun ve şehitlere mezar kazacak yeri bulunmasın !
      Bu zavallı dul kadınlar, Haçını özlemişlerdi. Burası kendilerin vatanı , memleketi idi. İşitmişlerdi ki bir askeri müfreze, kendileri korumak için Haçına varmıştır. Günlerce yol yürüdüler ve   ayakları kabarmış, bezgin, üstleri başları yırtık pırtık,, aç ve beş kuruşsuz, evsiz barksız, çaresiz ve ümitsiz,kasabaya girerken gördükleri manzara karşısında dehşete düştüler ve çığlık attılar:
 Gördükleri ilk insanlar,  kervan yolcularını öldüren , Haçına bizleri kurtarmak ve korumak için gönderilmiş  olan müfrezenin trampetçisi  ( borazancıbaşısı ) ve askerleriydi.[5] On altı kişiyi öldürenin de Haçındaki komşuları olduğunu şoklar içinde fark ettiler. Diğer katiller de, kocalarını ve kardeşlerini öldüren  canilerdi.
   Ölenlerin yığınları arasında,bir papazın karısı , bir tüccar ve bir de hizmetçi vardı ki bunlar ölmemişlerdi. Zamanla şuurları yerine geldi ve gece karanlığında  emekleyerek kaçtılar ve  günlerce aç susuz kaldıktan sonra bir köye vardılar.  Orda da canlarına kıyılmamıştı ve biz de bu dehşet sahnelerinin hikayelerini  onlardan dinledik”.
 
    Lambert’in kitabında yer alan bu bilgilerin gerçek olması için,olayın tarafı olan Adana Valiliği, Sis Ermeni Kilisesi, Haçin’deki Amerikan Misyoner Okulu Arşivi, olaylar sonrası Adana’ya gelen Askeri Teftiş Heyetinin sorgulama raporları, Adana’daki yabancı ülke olay raporları içinde yer alması lazım. Ama bu bilgileri doğrulayacak hiçbir belgeye rastlanmış da değil. O zaman yalan üzerine dayalı karalama kampanyasının bir sonucu olan bilgiler bir tarihçinin mukayeseli eleştirisinden geçmediği için de hala yeni baskıları yapılarak dünya kamuoyunun “Ermeni Sorunu ve Soykırım” konusunda malzeme olarak kullanılıyor. Özetle Bayan Rahibe Lambert’in kitabında yer alan bilgiler “Bir Misyonerin Kin ve İntikam Dolu Bakışları” olarak görmek gerekir!..
Kaynak: Cezmi Yurtsever, SİS kitabı

Hiç yorum yok: